Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, istediği kadar ekonominin “iyileşme aşamasına” girdiğini söylesin… 
İstediği kadar, hani bir zamanlar sıkça kullandıkları tanımlamalarla “enflasyonun belinin kırıldığı” müjdesini tekrarlaya dursunlar…
Tarımsal bolluk-bereket mevsiminin yaşandığı şu zaman diliminde dahi , çarşı pazar gidilecek, ağız tadıyla alış-veriş yapılacak mekanlar değil artık. 
Ne ağız tadı? Ellerinde içleri yarı boş üç beş poşetler evlerine dönmek zorunda kalıyor insanlar. O poşet ne kadar tutar derseniz;
-En büyük banknot karşılığı olan 200 lira!.. 
O sebzeleri bir parça tatlandırmak amaçlı 250 gram kayma ekleyebilmek ise adeta “hayal” gibi! Arada bir alabilenler için ise iki, üç parçaya bölecekleri yarım kiyo kıymanın market ve kasaplarda ederi ise en büyük banknotumuzun biraz üstünde 250 liracık!..
*** 
Bir zamanlar Dünya gazetesinde çalışmış olmanın bana kazandırdığı “ekonomistlik” deneyimi nedeniyle kısa bir “ekonominin son durumu”. Gözlemlemek üzeri bir çarşı-Pazar araştırmasına giriştim!.. 
Hafta içinde bir parça çekinerek gittiğim ünlü bir esnaf lokantasında, tanıdık işletmecisi beni görür görmez siparişimi duyurdu içeriye;
-Hüsnü abime tanesi bol bir paça!.. 
Oturunca bende menüden ekledim;
-Yanında bir  de pilav olsun… 
Açıkçası “bir de bardak” demeye çekindim. Bardak denilen, mevsim meyvelerinden kaynatılan,1 bardak şekeri kıt komposto! Hesabı öderken (f30 TL) soracaktım ki, sormadan konuşmaya başladı. 
-Abi görüyorsun salonu. Sende biliyorsun bu saatlerde böyle mi olurdu? Anlayacağın işler kötü. Her esnafın da öyle!.. 
Yarım saat kadar oyalandığım aşevinde gelen-giden müşteri sayası dördü-beşi geçmemişti…

Çocukları köfteciye götürmek!..

Çıktım, ünlü Taşbaşı çarşısını dolaşmaya başladım. Hemşehrilerim biliyor, burası çerezden-balığa, konfeksiyondan-ayakkabıya türlü “ihtiyaç maddelerinin” satıldığı kadim alış-veriş alanıdır. Sıra-sıra kuru yemişçilerinin olduğu sokakta fiyatlara bakıp geziniyorum. Bazı kuruların paçal edildiği tezgahtaki fiyata gözüm ilişti, 450 lira!.
-Boş ver, deyip uzaklaştım!.. 
Yine kadim bir köftecinin olduğu kısa sokakta, pılı pırtıları bir zamanlar “tanesi 20 lira bayanlar” avazları ile kadın müşterilerin ilgisini çekmeye çalışan esnafın sesi kesilmiş!.. 
Bunun yerine, sadece askılıklara dizilmiş giysilerin üzerinde fiyat etiketlerini görünce anladım ilgisizliğin nedenini;
-60 liradan, 120 liraya!...
*** 
Karşı sıradaki ünlü köfteciyi gözlüyorum bir yandan da. Yine önündeki kaldırıma dizilmiş masalarda 10 kadar müşteri. Bir o kadar da içeride. Saat 10.00’dan 16.00’ya kadar dolup-dolup boşalan mekanın bu halini de “anlayışla” karşıladım! Zira , 
bir porsiyon köfte ve 1 bardak şıraya 170 lira istendiğini öğrenmiştim!.. 
Bir zamanlar çocuklarımı götürdüğüm olurdu. Düşündüm ki bugünlerde olsa;
-500 lira öde çık!.. 
Aklımdan, “iyi günlermiş o günler” diye geçirerek yöneldim Hamamyolu’na…
*** 
Orası yine insan kaynıyor!.. Eskişehir ahalisinin yaz kış demeden dolaşması, şehrimiz insanının 24 saat hareketli hali hoşuma gider açıkçası.. Ama burada durum farklı. Dostlar arasındaki anlatımıyla;
-Kazım’ın Kafesinde masa, oturacak sandalye bulmak neredeyse imkansız!.
Bu arada rastlaştığımız bir dostla yürükken yorumladık bu durumu; 
-Yer bulabilenler herhalde Odunpazarı B Başkanı Kazım Kurt’a duacıdırlar!..
Malum, orada çay halen 5 lira. Bu nedenle de kafeye “itibar edenler” çoğunlukla yaşlı kadın ve erkek emekli kesimi…

Çay-simit hesabı..

Rastlaştığımız arkadaş ile Odunpazarı’na doğru yollandık. Zira “Muhtarın Yerinde” iki emekli dost daha bekliyor bizi. Oraya geldiğimizde karşıdaki simitçi fırınından dört simit aldık. Çaylar söylendi, sohbet eşliğinde simitlerimizi dişliyoruz. 
Sohbet konumuz çeşitlendi, dönüp dolaşıp b22 yıldır bizleri yönetim  rejimin sahibi ve sahiplerine geldi. O bahis de ;
-Onlara hayır dualar ederek noktalandı!. 
*** 
Kalkma vaktimiz gelince hesabı kendimiz tuttuk; 9 Çay 90 lira, 4 simit 50, eder 140TL!
Baktım herkes elini cebine atıyor, 20’şer-30’ar liralar masanın üzerinde. Oysa çok değil 2 ay kadar önce herkes “hesabı ödemeye heveslenir” öderdi de!.. 
Kalkarken bir “espri” patlattım;
-Ya arkadaş bir zamanlar bu parayla pavyon hesabı öderdik!.. 
Dostlardan biri “normal abi” dedi;
-Ne de olsa cumhurbaşkanımızın hediyesi emekliler yılını yaşıyoruz!..
*** 
Buluştuğumuz dostların adlarını da ekleyelim;
-Belediyeden emekli Osman Akkiraz, 657 emeklisi İnan Çalışır ve meslekten emekli Ali Akyüz!