Akıl; felsefe tarihinde en çok ilgi duyulan felsefi kavramlardan biri olmuş, farklı anlamlar taşısalar da “Logos” ve “Nous” gibi isimler almış, “bilgi” (epistemoloji) ve “varlık” (ontoloji) kavramları ile felsefi boyutta yakın ilişkiler içerisine girmiş insana özgü bir durumdur. Akıl insana özgüdür çünkü diğer bazı canlılarda da akıl olmasına karşın insanınki kadar gelişmemiş olduğundan, akıl denince ne yazık ki sadece insan anımsanır. Bizi diğer hayvanlardan farklı kılan “korteks” beynin üzerini örten kabuğa verilen addır. Korteks insan beyin kütlesinin yaklaşık %76’sını oluşturur. Diğer hayvanlara göre çok daha büyük olan korteks insan beyninin 25 yaşına kadar gelişimini tamamlayan mantık kısmıdır ve benzersiz zihinsel kapasiteye sahiptir. Bugünkü uygarlığımızı yaratan elbet bu 4 mm kalınlığındaki beyin kabuğumuz olup; beynin düşünen, geleceği kurgulayan, mantıklı yorumlar yapan, çözüm üreten yani insanı insan yapan kısımdır…
Buraya kadar aklımızı oluşturan, bizi farklı kılan kortekse düzdüğümüz övgüler yerinde dursun, bugünkü çıkmaza saplanmamızın da gerisinde yine insan aklı baş rolü oynamaktadır. Aklın soyutlama yapma ve hayal etme yeteneği yaratıcılıkta sınır tanımasa da kimisinde olmayan şeyleri var kabul etme, kendine özgü bir dünya yaratma konusunda çok başarılı oluyor. Soyutlama yapma yeteneği teslim olma kertesine kadar ilerleyip, aşkın bir gücün ötesinde bizzat aynı iklimde yaşayan başka bir akla biat etme kültürüne dek uzanıyor. Sadece bununla kalsa iyi, kendini en üstün yaratık sanan insan aklı, çevresindeki diğer canlıları ve doğayı katletme konusunda da bir uzman. Yani insan aklı her ne kadar mükemmel ve hayranlık uyandıran görkemli bir sistemse aynı oranda zavallı, geleceği kurgularken kendi bindiği dalı kesecek kadar ahmak, anlam dünyasında kendine yer edinmek için, bile isteye çağın dışına savrulan davranışlar sergilemekten çekinmeyen bir yapıdır. Sonuçta genel insan popülasyonu olarak sanıldığı kadar zeki varlıklar olmadığımız ortaya çıkmaktadır…