Bu tarihi anekdotu bende sosyal medyada bir arkadaşımın paylaşımı sonrası öğrendim ve sizinle de paylaşayım dedim. Cumhuriyetin ne zor koşullar altında ne gibi emeklerle kurulduğunu ve kazanımlarını yitirirsek nelerle karşılaşacağımızı çok çarpıcı olarak karşımıza çıkaran bir anlatı. Cumhuriyetin laik köklerinin hangi karanlıklardan süzülerek geçtiğini bizlere pek güzel gösteriyor.  Eğer bir asır önce kazandığımız nimetlere sahip çıkamazsak, tekrar karşımızda bulacağımız gulyabani misali hortlaklarla mücadeleye hazır olalım…
Kuruluş yıllarında Mecliste bir ara konu yaşanan frengi sorununa gelmişti. Bazı mebuslar, bu bulaşıcı hastalığın yayılmasının önüne geçmek için evlenmek isteyen çiftlere nikahtan önce frengi muayenesi yapılmasını şart koşan kanun teklifi sunmuştu. Fakat mebus hocalar muayene sırasında kadın bedeninin görüneceğini ileri sürerek böyle bir kanunun dinen caiz olmadığını iddia ediyordu. Hocalara göre kadının bedeninin açılması ve incelenmesi doktor tarafından gerçekleştirilse dahi dini kurallara aykırıydı. Bunun yerine kadınların ancak bileklerine kadar incelenmesini önerdiler. Bazı hocalar ise frenginin Allah’ın rızası dışında bulaşmayacağını iddia ederek buna bile karşı çıktı. Erzurum Mebusu Nusret daha tuhaf bir teklifte bulundu. Hocaların cuma günleri halka bazı hadisler okuması halinde soruna kestirme bir çözüm bulunacağını iddia etti. Bir başkası zina edenlere recm cezası uygulanması halinde sorunun çözüleceğini söyledi. Mebus Hulusi Efendi kanun teklifini hasta olmayanların ırzını, namusunu ortaya dökmekle suçladı. Bir mebus “hasta olanın doktora görünmesinin” caiz olduğunu ifade edince Hulusi Efendi itirazın dozunu artırdı ve böyle bir kanunu çıkaran meclisin mesul olacağını haykırdı: “Doktorlara soruyorum. Bekâr kızlarda frengi olur mu?”
Operatör Emin Bey daha fazla tahammül edemeyerek “Olur!” diye bağırdı: “Burnunda, ağzında, elinde, her yerinde...” Başka bir mebus, “Olmaz, olmaz, burnunu bile göremeyeceksiniz!” diye bağırdı. Niğde Mebusu Hilmi, doktorların kadınları muayene ederken bacaklarını yukarı kaldırdığını söyleyince mecliste “Kahrolsun öyle alçak doktorlar!” bağrışmaları yaşandı. Yozgat Mebusu Ahmet Efendi söz alıp yeni bir öneride bulundu. Bu öneriye göre kadınların bedenlerini önce ebeler görecek ve gördüklerini doktora anlatacaktı. Doktorlar da ebenin anlattıklarına göre teşhis yapacaktı. Bu saçmalıklara daha fazla tahammül edemeyen Operatör Emin oturduğu yerden fırlayarak “Hastasını görmeden reçete yazan doktorun Allah belasını versin!” diye bağırdı. Ahmet Efendi bu tepki karşısında, “Allah da senin belanı versin,” deyince Emin Bey kürsüye ilerleyip Ahmet Efendi’ye sert bir tokat attı. Tokadın şiddetiyle Ahmet Efendi’nin sarığı yuvarlanarak yere düşünce meclisteki hocalar hep birlikte Emin Bey’in üzerine çullandı. Bazı hocalar atılan dayağı kâfi görmeyerek sıraların üzerinden zıplayıp Emin Bey’i dövmeye koştu. Diğer mebuslar araya girinceye dek sert şekilde darp edilen Emin bey oturumun tatil edilmesi ve meclis polisinin devreye girmesi üzerine hocaların elinden zor kurtuldu…