Yunan mitolojisinde Tanrılar Sisifos’u bir kayayı durmamacasına bir dağın tepesine kadar yuvarlayıp çıkarmaya mahkûm etmişlerdi; Sisifos kayayı tepeye kadar getirecek, kaya tepeye gelince kendi ağırlığıyla her seferinde yeniden aşağı düşecekti. Tanrılar, yararsız ve umutsuz çabadan daha korkunç bir ceza olmadığını düşünmüşlerdi herhalde. Sisifos zirveye her ulaştığında, kayanın tekrar aşağı düşmesiyle bu döngüye her gün yeniden başlayacaktı. Sisifos, bu durumun asla değişmeyeceğini bildiği halde her seferinde kayayı tekrar zirveye taşımayı seçmişti. Temelde anlatılmak istenen ise hayatın sıradan kısır bir döngü olduğu idi... Albert Camus, “Sisifos Söyleni” adlı romanın sonunda “Sisifos’un mutlu olduğunu hayal etmeliyiz” derken, Sisifos’un durumunu kabullenişini ve saçmalık karşısındaki direnişini ifade eder. Direnmeyi, umutsuzluğa kapılmamayı, acıların karşısında pes etmemeyi ve yaşamı olduğu gibi kabul etmeyi önerir. Devam etmek bazen boş bir çaba ya da gereksiz bir inatçılık gibi görünse de bizi yaşamda tutan bu direniş olabilir… 
Günümüz Türkiye’sinde aydınlık ve ilerici güçlerin direnişi Yunan mitolojisinde Tanrılar tarafından sonsuza dek ceza olarak bir kayayı dağın zirvesine çıkarmakla yükümlü Sisifos’un absürt direnişine benziyor. Her yeni güne başladığımızda çağdaşlık yolunda büyük emeklerle zirveye taşınan uygarlık kayasının egemenler tarafından yeniden aşağıya yuvarlandığını görüyor ve onu hep beraber tekrar yukarıya taşımaya çabalıyoruz. İçimizden bazıları bunu yararsız bir eylem olarak görüp direnenlerin arasından ayrılsa da uygarlığın koçbaşları yılmadan bu anlamsız gibi görünen eylemi tekrarlıyor. Zaten insanlık yaşanabilir bir dünyaya kavuşacaksa birazda onlar sayesinde olacak. Hep öyle olmadı mı? Nerelerden geldi insanlık tarihi bugünlere ve kimler öncülük etti, bir düşünsenize…