-Atatürk Devrimlerinin ve laikliğin Yılmaz Savunucusu Usta Gazeteci Uğur Mumcu’yu Özlemle Anıyoruz…
Adı, bir dönem adeta kendisiyle özdeşleşen Cumhuriyet Gazetesinin dünkü manşetinin başlığı idi yukarıdaki satırlar. 24 Ocak, O’nun ölümünün değil, “yaşamdan koparılışın” yıldönümüydü dün.
Cumhuriyet’inki sadece sıradan bir derlemenin özetini içermiyordu. Başta Mustafa Balbay olmak üzere yazısı sırası kendilerinde olan pek yazarı tarafından da paylaşılacaktı o meşum gün ve Uğur Mumcu…
Sabahın erken saatlerinde gazeteye gitmek üzere evinin önündeki otomobiline binen sevgili Mumcu’nun bedeni, otomobili gibi paramparça olacaktır. Kuşkusuz, ailecek aldıkları tehditlerden dolayı, “güvercin tedirginliğinde” günler geçiren eşi Gürdal Mumcu dışarıya fırladığında…
-Saniyeler içinde olan olmuş ve...
***
Mustafa Balbay dünkü anma yazısında o günleri Mumcu’dan önce katledilen gazetecileri ve aydınları anarken anlatıyor;
Dönemin MİT Müsteşarı bir gurup gazeteciyle yaptığı Sohbet (belki de uyarı) toplantısında şunları söylüyor:
-Yakın da bir gazeteci daha öldürülecek. Belki de içinizden biri olabilir…
Uyarının, öncelikle kendisine yönelik olduğunu düşünen Uğur Mumcu “örneğin nasıl öldürecekler beni? ” sorusu ile karşılar muhatabını. Yanıt, daha önceki katledilen aydınlara uyguladıkları yöntemi hatırlatarak yanıtlar Mumcu’nun sorusunu;
-Muhtemelen bombalayarak!..
Bir tuğla çekilse!..
Toplumu ve elbet siyaseti derinden sarsan bu “katliamı” yapanları “belirleyip yakalamak” amaçlı “derin çalışmalar” başlatılır. Cinayet, ilginçtir zamanın (bugün de varlıklarını sürdüren) dini örgütler tarafından üstlenilir. Ne var ki çalışmalar sonuçsuzdur.
Bir süre sonra, bilineni soruşturmak üzere dönemin İçişleri Bakanı Mehmet Ağar Gürdal Mumcu’yu ziyaret eder. Bir ara Gürdal Mumcu şöyle der;
“-Soruşturma yürümüyor. Önümüze bir duvar örülüyor sanki.”
Mehmet Ağar’ın karşılığı ilginçtir;
-Duvardan bir tuğla çekin o zaman. Duvar yıkılacak altında çok kişi kalacaktır…
Gürdal hanım “o zaman tuğlayı siz çekin.” Deyince Mehmet Ağar’ın yanıtı “yapamam!” olacaktır…
***
O tuğla çekilmemiş, duvar yıkılmamıştır!.. Çalışmalar sürerken SHP Genel Başkanı ve Başbakan yardımcısı rahmetli Erdal İnönü “Katilleri yakalayıp cezalandırmak devletin boynunun borcudur. Bunu yapacağız.” demiştir ama… Bir tuğla çekilememiş;
-Yıkılamayan duvarın altında kalan Erdal Bey olmuştur ne yazık ki!..
(Mustafa Balbay’ın dünkü Cumhuriyet’teki yazısını okumanızı öneririm.)
Araştırmacı gazetecilik ne ola ki!..
Evet ne ola ki “araştırmacı gazetecilik” denen şey? Elbet her yazısı, o yazılardaki yorumlar ilgiyle ve biraz da “şaşkınlıkla” okunuyordu. O yazılarda yıllar sonrasında olacaklara “ışık tutan” bir yan vardı ki, çoğu meslektaşı gibi bizler de;
-Hayret, biraz da kuşku ve inanmaz tavırlarla izliyorduk…
Kendimizi kandırmaya çalışırken, “kıskançlık” içinde kıvranmıyorduk!.. “Yok canım bu kadar bilgi, belge tek başına becerilebilecek bir şey olmaz” diyor ve ima yoluyla da olsa, yorumlamalar aynıydı!..
-Kesin, MİT’ten ve emniyet birimlerinden alıyordur bu bilgileri!..
Üstelik de devletin güvenlik birimleri kendisinin nefes alışlarını bile izlerken, onlar da şaşkındı iyi mi?...
***
Ama bizim meslek erbabından kimi gençler, giderek “araştırmacı gazeteciliğin” ne anlama geldiğini anlamaya çalışarak ne olduğunu da öğrenmeye başladılar.
Mumca Ailesinin yerinde bir kararla kurdukları vakıf aracılığı ile kurdukları “eğitim kurumu verimli sonuçlar” alacaktır: O verimin adı;
-Uğur Mumca Araştırmacı Gazetecilik (UMAG) olacaktır…
O tarladan beslenerek yeşeren gürbüz ağaçlar gibi topluma ışık saçmaya başlayan “araştırmacı gazeteci” sıfatını temsil eden genç meslektaşlarımdan birkaç örnek;
-Barış Terkoğlu, Barış Pehlivan,ve Murat Ağırel…
Ve onların yolunca birkaç genç gazeteci daha…
***
Sevgili Uğur Mumcu. Laik Cumhuriyet uğruna seni katlettiler ama, açtığın yolda ölümsüzlüğe ulaşırken, sağlığında saçtığın ışıklar örneği;
-Işıklar içinde uyu!..