Astrobiyolojinin öncülerinden, ünlü Amerikalı astrolog Carl Sagan’ın çok ünlü bir lafı vardır “hepimiz yıldız tozuyuz” diye. Bu söz evrimin en kısa tanımını yapar. İnsanın yapı taşı olan elementler evrende bulunanlarla aynıdır. Periyodik cetvelde de atomlarına göre dizilirler. Öyle ki, insan vücudunda 0,2 miligram altın (Au) bile bulunur. İnorganik maddelerden organik maddelere geçişin göstergesidir bu durum. Canlıların kökeni cansız maddelere kadar uzanır demektir. Büyük patlama sırasında önce hidrojen vardı, hemen sonra helyum ve lityum oluştu. Buna evrenimizin doğuşu anlamına “kozmogoni” diyoruz. 400 milyon yıl sonra ilk yıldızların doğuşuyla periyodik cetvelde atom numarası 26 olan demir (Fe) elementine kadar olan elementler oluştu. Yıldızlarda doğar, büyür ve ölürler, demirden sonra yer alan elementler devasa yıldızlar süpernovaların ölümü sonrası ortaya çıkanlardır. Tüm elementler doğada canlı ve cansız maddeleri oluştururlar. Buraya kadar olan bilimsel bilgilerin ışığında beyin, bilinç ve insanın evrimini anladığınızda evren tasavvurunuzu ve anlam dünyanızı sağlıklı bir şekilde yapmanız mümkündür. Bundan beş milyon yıl önce, henüz beynimiz kuzenlerimiz şempanzelerle uyumluyken ve bilincimiz henüz oluşmamışken sadece iki ayak üzerinde gezinmek insan olmaya yeterli miydi? Bilincimizin üzerine koydukça insan olmaya başladık. Evrim sonlanmayacağına göre devam ediyordur mutlaka, son şekli ancak yaşanan andır. Dolayısıyla beynin ve bilincin, yani insanın evrimle olan ilişkisini çözemedikçe içimizdeki aydınlanmayı yaratabilmemiz olası değildir…
İnsanın anlam dünyası oluşturduğu bilinçle kurulur. Doğaya ve varlığa içkin bir değerler sistemi yoktur. İnsanın kendinde bir değeri, kedi köpeğin kendinde bir değeri, ağacın, taşın, yıldızların kendinde bir değeri yoktur. Gerçekçi baktığımızda bu değerleri insanlığın yarattığı anlaşılır. Hayvanları istediğimiz gibi kullanır, istediğimiz ağacı kesebiliriz. Hatta “tüm bunları Tanrı bizim için yarattı” da diyebiliriz. Oysa bitkiler olmasa insanlar olmaz, bir bakteri türü tüm insanlığı yok edebilir. O yüzden doğada kaotik bir düzen vardır ve kendimizi bu dünyanın efendisi zannetmek yanlıştır. Aslında anlam dünyası ve değerler sistemi bize paket program halinde önceden sunulur. Başlangıçta ailemizde gelenek, görenek ve hayatın anlamına ilişkin bir paket programla tanışırız. Sonra mesela okul döneminde ulusal düzeyde üretilmiş vatan ve millet içerikli bir paket programla karşılaşırız. Arkadaşlık ortamında veya üniversite yaşamında karşılaşmaların farklılaşmasına bağlı olarak bizlere sunulan ürünler de çeşitlenir. Felsefeyle karşılaştığınızda ise filozoflar tarafından üretilmiş çeşitli anlam dünyalarına tanık oluruz, böylece bir anlam krizi ortaya çıkabilir. Burada önemli olan; size dayatılanı kabullenmek değil, kendi kişiliğinizin oluşması için bizzat sizin oluşturduğunuz bilincinizle doğru seçimi yapabilmenizdir. Ve bu seçiminiz kimseye rahatsızlık vermeyecek boyutta olmalı, sizde oluşturduğunuz anlam dünyasını kimseye dayatmamalısınız. Uygarlık ancak böyle kurulur…