Postanın bıraktığı paketi açtığımda  “ Eskişehir/Yerel Tarih Araştırmaları III: Yusuf Kartal Armağanı” başlıklı  kitapla karşılaştım.
    Çok temiz baskısı, özenle tasarlanmış kapağı ilgimi çekti: Dorlion Yayınları künyesine baktım. Genel Yayın Yönetmeni Ahmet Kaygusuz, editörler Rıdvan Aras ve Çağhan Sarı’nın  adları vardı. Yayınevinin sorumlularını ve katkısı olan herkesi içtenlikle kutlamak isterim.
    Kutlama isteğimin duygusal içeriği yok. Zihnimi yokladım, elimdeki kitaba can katan yayınevi yetkilerinin hiç birini tanımıyorum. Tanısaydım  daha anlamlı olurdu, ama onları tanımak değil, ne yaptıkları önemli.
    Önsöz yazısından öğrendim ki, Ertuğrul Sarı Armağanı ilk  adım olmuş. İkincisi, Rafet Aras Armağanı.  Elimdeki kitap ise  Yusuf Kartal Armağanı.

Humeyni kontrbas çalsaydı

    Yusuf Kartal’ı eşini, iki oğlunu ve kızını tanımıyorum. Birlikte  yerel gazetecilik yaptığımız Coşkun Kartal’ı  Sakarya’da iş insanı olan ağabeyini, kız kardeşini, ağabeyinin oğlunu da tanıma fırsatım oldu.
    Yusuf Kartal  öyküsünü anlatan, aramızdan genç yaşlarında sonsuzluğa yelken açan Fendiye Kartal  ile  Yusuf Kartal’ın kızından torunu  Zeynep Özer Levi’yi tanımıyorum.
    Bu, bir kitap tanıtım yazısı değil. Kitabı elime alır almaz Yusuf ve Meliha Kartal’ ın yaşam öyküsünü anlatan yazıları okudum; sadece o yazıların esinlediklerini paylaşacağım.
    Ülkemizde edebi fıkra yazarlığının son temsilcilerinden biri olan büyük usta Çetin Altan, “ Humeyni kontrbas çalmasını bilseydi, İran bugün yaşadıklarının yanından bile geçmezdi!” derdi. 
    Çetin  Altan’ın cümlesini  okuduğum  ilk yıllarda “anlatım fantezisi” olarak değerlendirdiğimi  itiraf etmeliyim. 
Eskişehir’ de öğretmen hareketinde birlikte  çalıştığımız  Köy Enstitüsü  öğretmenleriyle ilgili gözlemlerimi, Şavşet ve Ardahan’da  Cılavuz Köy Enstitü  etkileriyle ilgili sorgulamalarımı ve  Manyas’ın   Cumhuriye  Köyü’ndeki incelemelerimi sentezlediğimde, Aşık Veysel’in  saz, Ruhi Su’nun şan dersi verdiği  enstitülerin  bir eğitim kurumu olmanın ötesinde,  ulusun  “topluluk aşamasından toplum aşamasına geçişini hızlandırma etkisi  bağlamıyla”  kavramaya başladım. Çetin Altan’ın yaptığı genellemenin fantezi  yapmadığını; yapı ve sonuç odaklı dar bakış açısını, süreç gelişmeleri  bağlamında daha yüksek  bir ufuk taramasına taşıdığını kavradım.
Topluluktan  topluma  geçiş sürecini  hızlandıran önemli  değişkenlerden biri  kaliteli eğitim ve kaliteli yönetim ise, diğeri de eğitim ve yönetimi besleyen  “ sağlıklı toplumsal hafıza” oluşturmadır.

Çifteler Köy Enstitüsü

Dorlion Yayınları’nın  Eskişehir’de  “yerel tarih araştırmaları”  sağlıklı toplumsal hafıza yaratılmasını besleyen  damar olarak değerlendirilmeli.
Yusuf Kartal’ın   köyü  Çalçı, Sundiken Dağları’nın  kuzeydoğusunda yer alır. Mihalıççık’dan Sakarı Vadisi’ne doğru giderseniz, Sorkun, Dinek, Gürleyik’den sonra Sarıyar Baraj  gölünü geçerek  Nallıhan köylerine ulaşırsınız.Baraj sularını aşıp biraz daha ilerlerseniz Çandırlı  köyüne ulaşırsınız. Çandırlı  Kara Halil Hamit Paşa’dan başlayan, İstanbul’un alınışından sonra talihsiz bir kararla idam edilen Halil Paşa’ya  kadar  nazirler ve vezirler yetiştiren toprakların adıdır. Osmanlı’nın  kurucu babaları arasında Çandarlı kaynağını görmezden gelmek  haksızlık olur.
Çalçı’ya  gitmek için  Sorkun’dan doğuya  sapmanız gerekir.
Dorlion Yayınları’nın   anılara odaklanan “sözlü tarih” anlatımlarını da, “akademik makalelerdeki” metotlu yazılar  kadar önemsemeliyiz. Çoşkun Kartal ve  Fendiye Kartal’ın anı-odaklı  aile  anlatımları,   torun Zeynep Özer Levi’nin  akademik yazısıyla bütünleşince,  Mihalıççık’ın yoksul ve yoksun köylerinden  eğitime erişilebilirlik fırsatları yaratan Köy Enstitüleri  kurumunun değeri anlaşılır.
Çifteler Köy Enstitüsü olmasaydı,  Çalçı’ nın çaresizliğini, Çockun Kartal’ın oğluyla İskoçya’da Edinburg Üniversitesi’ne nasıl taşırdık? Zeynep Özel  Levi’yi ABD’de iş ve aş sahibi  yapabilme fırsatımız  olur muydu? Çoşkun’un ağabeyi  ve yeğeni Sakarya’da  önemli iş insanı olmaya nasıl gerçekleşirdi?
Çalçı   dendiğinde  Delosman’ın Mustafa’yı unutamam.  Nori’nin  Ziya’nın öğretmen hareketindeki içten katkıları  önünde saygıyla eğilirim. Başkafa Yusuf’u  iki ayrı öğretmen sendikası yerine, tek sendikada toplamaya ikna etmek için Reşadiye’de  öğretmen lokalinde  nasıl sıkıştırdığımızla ilgili anılarım zihnimin derinlerinden işaret fişekleri gibi gökyüzünde parıldar. Kelçeler’in  Akif’i öğretmenlik ve diğer görevlerindeki katkılarıyla  anmadan edemem.
Dorlion Yayınları çok önemli bir iş yapıyor; hepimiz onlara omuz vermeli, Eskişehir’in  toplumsal hafızasını güçlendirecek adımları sıklaştırmalıyız.