Descartes felsefesinin ve varlıkbiliminin (ontolojisinin) temelini oluşturan ikicil yaklaşıma göre varlık ikiye ayrılır: “Res Cogitans (düşünen şey)” ve “Res Extensa (yer kaplayan şey)”. Res cogitans sadece düşünmeye ilişkindir ve insan zihnini anlatır, res extensa ise yer kaplayan, eni, boyu olan uzamlı varlığı tanımlar ve bununla bedene atıf yapar. Yani bir tarafta zihnimiz diğer tarafta vücudumuz. Yaşamın temel amacı değişmek ve gelişmek olmalı. Eğer insan aynen başlangıçta olduğu kişi olarak tamamlarsa ömrünü yıllarını boşa geçirmiş demektir. Bedenimizdeki kaçınılmaz gelişim ve oluşan değişiklikler bizi insan yapmaya yetmez. İnsan olabilmek için düşüncede gelişmek ve değişmek gerekli. İnsan olmayı belirleyen Res Cogitans’dır. İnsan her zaman eksik ve henüz tamamlanmamış bir varlıktır, zaman içinde kendini yeniler, öğrenir, tamamlar. İnsanı tamamlayan unsurun yapıp ettikleridir. “Varoluşçuluk” felsefesinin ustalarından J.P. Sartre insana dair “Öz’ün”, insanın dünyaya atıldıktan yani var olduktan sonra zamanla oluştuğunu anlatmak ister. Hatta daha da ileri giderek “insan ancak öldüğünde tamamlanır” diyerek, gelişim ve değişimin ömür boyu süreceğini belirtir…
Bırakın zihinsel olarak gelişip değişmeyi, sadece yer kaplayan varlıklar olarak yaşamımızı sürdürdüğümüz sürece başımıza gelmeyen kalmayacaktır. Bunlar iyi günlerimiz yani. Bozulma ve çürümüşlük, sosyal mecradan ekonomiye, spordan sanata ve dahi günlük yaşamın her alanında kendini gösteriyor kaçınılmaz olarak. İnsanın varlığı ve bir kişiliğe sahip oluş ancak özgür olarak seçim yapabilenler, kendilerini özgürce yaratanlar, varoluşlarına “benim yapımımdır” diyebilenler için mümkündür. Ama geldiğimiz noktada, Eğitim Bakanı “siz tarikat dersiniz, biz Sivil Toplum Kuruluşu” diyor ve gençleri o tarikat şeyhlerine kul yapıyor, iktidar partisinin gurup başkanvekili hanım koyunları ağıla sokar gibi kış kışlayarak milletvekillerini meclis toplantı salonun dışına çıkarıyor. İnsan, olması gereken yerde insanı göremeyince inanın çok üzülüyor…