Kadınlarımız, çocuklarımız öldürülmeye devam ediyor.
“Toplumsal cinnet” boyutuna ulaşan olaylar karşısında üniversite öğrencileri, bazı sanatçılar ve konuyla ilgilenen duyarlı çevrelerden gelen cılız tepkiler dışında iktidar kanadından yine çözüme yönelik bir çaba gösterilmedi.
Toplumdaki şiddet sarmalı tüm kesimlere yaşlılara, engellilere, kadına, çocuğa, hayvanlara karşı artarak devam ediyor.
Bizler de çaresiz bir şekilde vahşi görüntülere sahne olan cinayet haberlerini büyük bir üzüntü ile izlemeye devam ediyoruz.

Her gün bir yenisine tanık olduğumuz “Filmlere konu olabilecek senaryolar hazırlanarak işlenen cinayetler” yaşanırken son yaptığım seyahatte tanıştığım kadının anlattıkları çok etkileyiciydi.
Yıllar boyu kocasından ağır şiddet görmüş ve devamında cesaretle yeni bir yaşam kurmaya çalışan bir kadının yaşadıklarını dinleyince çok daha derin bir üzüntü içine girdim.
Bahsettiğim kadın üniversite eğitimi almış, yıllar boyu ona ve çocuklarına eziyet eden ağır şiddet uygulayan kocası da eğitimli.
Mesleklerini söylemiyorum.
Kocanın kumar bağımlılığı var.
Boşanma mücadelesi verdiği kocası sürekli şiddet uygulamanın yanında kadını ‘çocuklarıyla tehdit ederek’ kumar borçlarına imza attırmış.

Kadın kocası tarafından uygulanan tehditler nedeniyle çocuklarıyla birlikte bulundukları şehirden bir şekilde kaçmayı başarmış.
‘Kimlik bilgilerini ve adresini gizleyerek’ daha önce hiç gitmediği başka bir şehirde yaşama tutunmaya çalışıyor. 
Aslında kadın ve üç çocuğu kayıtlara göre ‘yaşayan ölü’ durumundalar.
Sistemde kimlik bilgileri gizlendiği için normal vatandaşların kullandığı hakları kullanamıyorlar.
Kimlikleri sistemde gizlendiği için;
Trene, şehirler arası otobüse binemiyor.
Sistemden randevu alamadığı için önemli bir rahatsızlığı olan ve tedavi edilmesi gereken oğlu için sağlık hizmetine erişemiyor.
Kayıtlı bir işte çalışamıyor, emeklilik hakkı söz konusu değil.
Hatta kendi adına banka hesabı bile açamıyor çünkü hesaba para gelirse alacaklılara gidiyor.
Kendi adına telefon bile alamıyor.
Günlük yaşamdaki zorlukların yanında altı ayda bir de kayıtlarda gizli kaldıklarını izlemek zorunda. 

Mevcut tablo karşısında şiddet gören, can güvenliği olmayan kadınların sorunlarına çözüm bulması gerekenler bu kez de yine şaşırtmadılar. 
Siyasi söylemin ötesine geçmeyen bir duyarsızlık içindeler.
“Kadınlar nasıl doğursun” derdine düşmüş vaziyetteler.
Mevcut iktidar açısından, 
Kadının çok çocuk doğurması 
Sezaryen doğum yerine ‘normal doğum’ yapması 
“Kadının yaşam hakkından” çok daha önemli.

Üzülmemek elde değil.
“Kadın Cinayetleri Politiktir” anlayışının örnekleri sergilenmeye devam ediyor.