Toplumca hiçbir ülkede örneğini bulamayacağınız günlerden geçiyoruz. Dijital ekranlı reklam kamyonetleri bir konvoy oluşturarak New York sokaklarında Türkiye’nin değil, Erdoğan’ın reklamını yaparak resmi geçit yapıyor. Dijital ekranlarda BM Genel Kurulunun boşalmış salonunda Cumhurbaşkanın okuduğu metinde yer alan sözleri bulunuyor. Amerikan halkını kesinlikle ilgisini çekmeyecek İngilizce sözcükler topluluğu. Zaten amaç da Amerikalılara hitap etmek değil, iç pazara yönelik; “bakın sesimizi dünyaya duyuruyoruz” söylemini içeride pazarlayabilmek. Bu gezgin dijital reklam kampanyasının kaça mal olduğu elbette sorun edilmiyor; yandaşların gönlünü okşayıp, safları sıklaştırmaya yönelik çabalar. Çünkü yönetemiyorlar… Bugün ülkenin dört bir yanında işçiler, çiftçiler, emekliler, çevre ve hayvan hakları savunucuları irili ufaklı direnişler sergiliyorlar. Kadın cinayetleri, çocuk istismarları sıradan magazin haberi olma yolunda. Ekonomik kriz, adaletsizlik, eğitim ya da sağlık sistemindeki çöküş, sığınmacılar sorunu, toplumsal çürüme ve yozlaşma bu halkın başına bela. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi adı verilen tek adam rejiminin başarısız olduğunu ve sorunlarının bu iktidar tarafından çözülemeyeceğini düşünen büyük bir çoğunluk oluşmaya başladı…
Ancak iktidarı bırakmak istemiyorlar, çünkü korkuyorlar, çok korkuyorlar… Dünyanın hiçbir ülkesi yoktur ki, bir devlet halkına bu kadar pervasızca, bu kadar azgınca saldırılar planlayıp gerçekleştiriyor olsun. Türkiye tarihinin hapishane nüfusu rekoru kırılıyor: Avrupa Konseyi'ne üye ülkeler arasında 31 Ocak 2023 itibarıyla yaklaşık 350 bin kişi ile mahkûm ve tutuklu sayısının en yüksek olduğu ülke durumundayız. Memura ve emekliye üç kuruş zam vermeye erinirken, toplam sayısı 1,2 milyonu bulan polis, asker, korucu, jandarma, özel güvenlik ordusu oluşturmanın amacı ne? Çünkü korkuyorlar… Bu korku evrenseldir, emek ile sermaye arasındaki çelişkiye dayanır özü. Yalanlar ve gerçekler arasındaki uçurum büyüdükçe, bu düzenden beslenenler daha da telaşlanıp, saldırganlaşacaklar. Verdikleri zararı gördükçe daha da çok korkacaklar. Nazım Hikmet ne demişti: “Hiçbir şeye benzemez halkını satanın korkusu…”