Aklınıza gelecek her kurumun başında bir müdür ya da yönetici var…
Kurumların başında olmalarının nedeni o kurumun yönetiminden sorumlu olmaları…
Ama gelin görün ki; o kurumların yönetiminde bulunan sözünü ettiğimiz o müdür ya da yöneticilere kurumlarını yönetme sırası pek gelmiyor.
***
İktidar partisinin milletvekilleri yönetiyor…
İl başkanları yönetiyor…
İlçe başkanları yönetiyor…
İktidara yakın olan sendikaların başkanları yönetiyor…
Hatta…
Partinin kadın ya da gençlik kollarında olduğu için torpille kurumda işe başlayanlar bile, partili olmalarının kendilerine sağladığı avantajı kullanarak kurumu yönetiyor.
***
Hal böyle olunca kurumların başında bulunan müdür ve yönetenlere kurumu yönetme sırası pek gelmiyor…
Gerçi çoğu kurumun müdür ve yöneticisi bu durumdan pek de mustarip değil…
“makamımı koruyayım” düşüncesiyle yukarıda saydıklarımız ne derse hepsinin talimatlarını harfiyen yerine getirmeye çalışıyor.
Bu durumdan mustarip olanlar ve  “kurumumu ben yönetirim” diyebilme cesaretini gösteren az sayıda müdür ve yönetici ise gözünün yaşına bakılmadan aforoz ediliyor!
***
Sonuç olarak:
Her kurum ve kuruluşun başında bir müdür ve yönetici var olmasına var ama kurum ve kuruluşların çoğunu onlardan başka herkes yönetiyor!
,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,

SEÇİMİN NE HEYECANI NE HAREKETLİLİĞİ KALDI!

Seçimlerin yapılmasına şunun şurasında 3,5 ay var…
Partilerin göstereceği milletvekili adaylarını açıklamasına da şunun şurasında 1-1,5 ay kaldı.
***
Bu 1-1,5 ay içinde partiler milletvekillerini hazırlayarak, seçim kuruluna verecek.
Seçim kuruluna verilecek olan partilerin milletvekili adayları da yine Ankara’da, genel merkezler tarafından belirlenecek.
Zira partiler yine aday belirleme yöntemi olarak ön seçimi es geçecek.
***
O yüzden, seçime bu denli az bir süre kalmasına rağmen seçime yönelik bir heyecan olduğunu söylemek zor.
Bunun da nedeni; milletvekili adaylarının yukarıda da söylediğimiz üzere Ankara’dan belirlenecek olması…
***
Halbuki milletvekili adayları Ankara’dan değil de şehirlerdeki parti üyeleri tarafından hakim huzurunda belirlenebilseydi, bu gün için o şahit olamadığımız seçim heyecanı aylar öncesinden başlamıştı bile!
Partiler adaylarını ön seçimle belirlemeye karar vermiş olsaydı, şu günlerde onlarca milletvekili aday adayı ortaya çıkmış, şehrin dört bir tarafını seçim büroları ve parti bayraklarıyla donatmıştı!
***
Eğer önümüzdeki seçimler için adaylar ön seçimle belirlenecek olsaydı, aday adayları şehrin her yerini gece-gündüz bir şölen alanına çevirmişti…
Ne yazıktır ki, 12 Eylül darbesinden sonra bile adaylarını ön seçimle belirleyen partiler, 30-35 yıldır ön seçim yapmıyor.
Şehrin adaylarını şehirdeki parti üyelerinin belirlemesin izin vermiyor.
Hal böyle olunca da seçim heyecanı ve hareketliliği yıllardır 60 günün içine sıkışıp kalıyor.
Ankara’dan belirlenen aday listeleri ise üyenin tercih etmediği isimlerle dolup taşıyor!
,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,

100 YIL SONRA BİLE 100 YIL GERİYE GİDEMEMİŞİZ!

Milletvekili adayı, aday olacağı şehirde uzun süreli oturmuş, yaşamış olmalı, halkın mizacını iyi bilmeli. Bir şehirde oturmamış veya çıkıp gideli uzun zaman olmuş adamların bir kere iyi olup olmadığı bilinemez.
***
Şehre yarayacak her türlü kanunu ve o şehir halkının saadetini icap edecek şeyleri düşünüp beğenmeye ve böyle bir arayan toplamaya muktedir olmalıdır.
***
Devletin şan ve şerefini düşünmeyecek kadar cahil olmamakla birlikte, sefih de olmamalıdır. Çünkü kendi malı kendine teslim edilemeyen sefih bir adama bu gibi vazife verilemez.
***
Hükümetin kanunsuz ve haksız işlerini yüzüne beraber söylemek hususunda kimseden korkup çekinmez ve ölmekten bile kaçınmaz, dünya için kimseye müdane etmez olmalıdır.
***
Parayı görünce her şeye boyun eğecek kadar bağrı yufkalardan ve parayı çok sevenlerden olmamalıdır. Yoksa milletin menfaati zayii olmak ihtimali ziyadeleşir ve memleketi açık açık uçuruma sürekler.
***
Memuriyetini muhafaza etmek ve başka bir menfaatini korumak için şuna buna yüzsuyu dökmüş (ağlamış), kendisine haksızlık edenlere göz kırpmış, kendisi haksızlık etmiş olmamalıdır.
***
Rüşvet almış, para ile onun bunun hakkını satmış, mahvetmişlerden de olmamalıdır.
***
Halk içerisinde zulmü, işkencesi olanlardan olmamalıdır.
***
İki sözlü, ikiyüzlü adamlar da milletvekili olamaz.
***
Şunun bunun ayıbını arayan, daima iki kişi arasındaki gizli sırları anlamaya çalışan, hiç yoktan tertip türetenler de aday gösterilmemelidir.
***
Milletvekilliği bittikten sonra kendini idare edecek bir işi veya zenginliği olmayanlar da aday gösterilmemeli. Çünkü bu özellikleri olmayan kişiler hükümetin ayıbını örtüp boyun eğmeye mecbur kalırlar.
***
Yukarıdaki kriterler İki defa İttihat ve Terakki'den milletvekili seçilen, sonra da Hürriyet ve İhtilaf Parti'sini kuran, Mehmet Zeynelabidin Efendi’nin, "Meşrık-ı İrfan Gazetesi"nde yazmış olduğu kriterler.
Hem de 110 yıl önce!
***
O günkü kriterlere bakıp, bugünkü kriterlerle karşılaştırdığınızda şunu açıkça görüyorsunuz: Ülke olarak 100 yıl sonra bile 100 yıl geriye gidememişiz!