“Örgütlü kötülük” kötülüğün örgütlenip organize olmuş hali anlamına geliyor ve arka planını “örgütlü cehalet” oluşturuyor. Kötülüğün nasıl sıradanlaştığı ve organize hale geldiğini Hannah Arendt pek güzel anlatır. Yahudi halkına karşı yaptıklarından dolayı 1961 yılında kaçırılıp Kudüs’te yargılanan ve idam edilen, Holokost'un en büyük organizatörlerinden biri olmuş Alman-Avusturyalı Eichman bile toplama kamplarını dolaştığında gördüklerinden tiksinmişti. Ancak kitlesel cinayetleri organize etmek için tek yapması gereken masasında oturup evrakları karıştırmaktan ibaretti. Aynı zamanda, kampta gaz odalarına zehirli gazı atan adam da sadece üstlerinden aldığı emirleri yerine getirdiğini söyleyerek davranışını mazur gösterebiliyordu. Yani, insanların eylemleri parçalara bölünmüştür; kötülüğe karar verip uygulayan yalnızca bir kişi değildir ve sonuçlarına da bir kişi katlanmaz. Modern toplumda sosyal olarak örgütlenmiş kötülüğün en yaygın özelliği belki de budur. Arka planında emri veren tek kişi olarak gözükse de uygulayan sorumlu katılımcıların olması kaçınılmazdır…
Bir küçük seyahat nedeniyle yazı yazamadığım dönemde birkaç önemli olay oldu ülkemizde. Birincisini devlet ihalelerini kazanan yandaş şirketlerin vergi borcunu kapatan iktidar, CHP’li belediyelere borcunuzu ödeyin diye dayatmada bulundu. Üstelik borcun çoğu da önceki belediyelerden kendilerine ait. Amaç belediyeleri hizmet edemez hale getirip halkın gözünden düşürüp iktidarlarını sağlamlaştırmak. Tam bir organize kötülük örneği. İkincisi kadına, yeşile, Cumhuriyetin bütün kurumlarına, insan haklarına düşmanlık yetmedi hayvana da düşman olduğunu belgeleyen yasayı gecenin karanlığında çıkarttılar. Gecenin sonunda bir de “zafer fotoğrafı” çektirip belgeyi gelecek kuşaklara bıraktılar. Bu da kötülüğün örgütlü iktidar hali. Bir üçüncüsü Genco Erkal’ı kaybettik. Devrimci, dirençli ve en küçük taviz vermeden yaşanan, sürüden biri olmayı asla kabul etmeyen onurlu bir yaşam… Bizler onunla büyüyüp, onunla öğrenen bir nesildik. Işıklarda uyusun, politik tiyatronun eşsiz örneğiydi. Nazım Hikmet’in “Düşman” adlı şiirini de pek güzel okurdu: “…Onlar ümidin düşmanıdır, sevgilim, / akar suyun, meyve çağında ağacın, / serip gelişen hayatın düşmanı / sana düşman, bana düşman / düşünen insana düşman, / vatan ki bu insanların evidir, / sevgilim, onlar vatana düşman...”