Haberleri izleyince sizin de yüreğiniz kararıyor ve sıkışıyor mu? Sizde sabah yataktan kalkıp, güneşi gördüğünüzde içinizdeki yaşama sevincini yitirdiğinizi anlıyor musunuz? Makyavel’e rahmet okutan, koltuğunu kaybetmemek için her şeyi mübah sayan bir iktidarla karşı karşıyayız. Rasyonalitenin hayatımızdan çıktığı, tutarsızlık, çelişki ve hukuksuzluğun siyasetin ayrılmaz bir parçası olduğu, sanatçı menajerlerinin ve astrologların bile tutuklanabildiği bir ülkede yaşıyorsanız bunlar normaldir. Parmaklarınızla gözünüzü kapatıp, televizyonun sesini duyamayacağınız seviyeye getirerek haber dinlemek sağlıklı bir şekilde yaşamda kalabilmek için bulabileceğiniz en iyi çözüm olabilir. Ya da sizi günlük yaşamdan çekip alacak bir uğraş edinmek psikiyatri kliniklerindeki “meşguliyet tedavisi” bağlamında anksiyetenizi azaltabilir. Hayatta kalabilmenin en iyi yolu tiyatro veya iyi bir film izlemek, bir sergiye katılmak ya da dostlarla kalabalık şekilde uzun sofralar kurmaktan geçebilir…
Ben de öyle yaptım, hafta içinde “Bob Dylan: Tam Bir Bilinmez” adlı filme, sinemaya gittim. 60’lı yılları, soğuk savaş rüzgarlarını, dönem gençliğinin harp karşıtlığı içeren müziklerini kitlelere nasıl yansıttıklarını anımsadık. Devrimci ve mücadeleci ruhları içimizdeki karanlığı yıkadı. Bob Dylan şarkıları ile Joan Baez ve folk müziğinin eskilerden kalma heyecanı da keyfi de her yanımızı sardı. Ne de olsa gerek Baez gerekse de Dylan güncel toplumsal olaylara karşı sesleri gür çıkan, kendi nesillerinin önemli temsilcileriydi. Amerikan folk müziğine yön vermiş bu iki büyük isim, elbette yaşadıkları aşk ilişkisi ile bir ölçüde birbirlerine de katkıda bulunmuşlardı. Vietnam Savaşı döneminde izlenen ABD siyaseti altmışları yaşamış sayısız müzik insanının şarkı sözlerine yansır, ancak bu protestliği belki de en içten yansıtan bu iki isim olmuştur. Film bana iyi geldi, çıkışta göğsümün genişlediğini hissettim, müzik ziyafeti de yanında cabası. Güzel hikayeleriyle anılarımıza konuk oldukları için ikisine de teşekkür ediyorum…