“İhtiyarlar savaş çıkarabilir, ama tarihi çocuklar yazar.” diyor Ray Merritt,

Savaş, insanlık tarihi kadar eski. Antik çağdan modern çağa gelene kadar savaşın ahlaki boyutu hep göz ardı edilmiştir.

Savaş nedir sorusunun cevabı farklı olsa da kısaca şöyle tanımlaya biliriz; Ülkeler, hükümetler, bloklar veya bir devletin içerisindeki toplumlar, isyancılar veya milisler gibi büyük gruplar arasında çıkan silahlı çatışmalardır.

Genellikle dini, milli, siyasi, ekonomik ya da toprak kazanımı ve güç elde etmek içindir.

20. yüzyılın başında savaş hala savaşanlar arasındayken bu yüzyılda, I. ve II. Dünya savaşları ile savaştaki sivil ölümler sürekli artmıştır.

Son yüzyıllarda savaşlardaki ortalama sivil kayıplar % 10 dolayındayken.

II. Dünya savaşında % 50’ye 20. Yüzyılın sonuna doğru % 75’e çıkmıştır.

21. yüzyılın başında ki savaşlarda, sivil kayıpların oranı ise % 85’i bulmaktadır.

Savaşlardaki sivil rolü ve savaş koşulları açısında ‘’Cenevre Sözleşmeleri’’ ile bazı kurallar ve yaptırımlar getirilmiştir olsa da uygulamada büyük sorunlar hala devam ediyor.

Birinci Cenevre Sözleşmesi: Harp halindeki silahlı kuvvetlerin, hasta yaralıların durumu ve ıslahına ilişkinken,

İkinci Cenevre Sözleşmesi: Silahlı Kuvvetlerin, denizdeki hasta yaralı ve kazazedelerin durumlarının ıslahına ilişkindir.

Üçüncü Cenevre Sözleşmesi: Harp esirlerine yapılacak muameleye ilişkinken,

Dördüncü Cenevre Sözleşmesi; Savaş zamanında sivillerin korunmasına ilişkin sözleşmedir.

2001 yılı itibariyle Afganistan, Irak, Suriye, Libya, Yemen, Ukrayna ve Filistin (Gazze) gibi birçok alan hala çatışma alanı olara devam etmektedir.

Bu savaşlarda, karşı karşıya gelen ordulardan ziyade, tarafların ağır silahlarla sivil - asker ayırt etmeden giriştikleri şiddet ve kıyımın, tarifsiz boyutlara ulaşmış olması…

Savaş hukukunun çiğnendiği, sözleşmelerin yok sayıldığı, taraf devletlerin göz yumduğu, silah üstünlüğü ve ekonomik gücün hiçbir kural tanımadığı bir dünya…

Yıkım ve vahşetin kol gezdiği topraklarda, modern silahların yok etme gücü yüzlerce kat artarken.

Savaş hukuku ve savaş ahlakı insanlık tarihinin en ilkel dönemini yaşamaktadır.

Bugünkü ihtiyarların başlattığı savaşların en büyük mağduru maalesef kadınlar ve çocuklardır.

Ama her şeye rağmen, yaşamın hafızasını geleceğe taşıyanlar yine çocuklar olacaktır.

Geleceğin dünyasını ve dünyanın geleceğine karar verecek çocukların karşı karşıya kaldıkları ihlalleri gündeme taşmak için, Birleşmiş Milletler 20 Kasım 1989 dan beri  ‘’Dünya Çocuk Hakları Günü’’ olarak kutlamaktadır.

Oysa kutlamaktan öteye birçok adım atılmalıdır.

Şüphesiz bugünkü, savaşın çocukları yarının tarihini yazacaktır.

Çocukların en temel hakkı insanca bir yaşamdır.