Bizim zamanımızın ilkokullarında 4. Sınıftan itibaren kapağında “Yurttaşlık Bilgisi” yazan bir kitabımız ve ondan takip ettiğimiz dersimiz vardı. Sonrasında epey bir kuşak da o kitaptan sınava olup, karne notu aldı galiba!.. 
Adı üstünde “nasıl iyi yurttaş olunur” ana temasını işleyen bir dersin adıydı. Çok sonradan öğrendiğime göre kitabın yazarı Mustafa Kemal Atatürk idi. Sanırım okutulduğu süre içinde bazı değişiklerle uzun yıllar okutuldu. 
O dersten öğrendiğim “yurttaşlık görevleri” arasında ikisi hiç aklımdan çıkmaz; 
-Askerlik görevini yapmak, vergisini ödemek!..
Rahmetli babam Osman Arslan, (ikinci Dünya Savaşı yılları) dört yıl askerlik yaptığını anlattığından biliyordum o yurttaşlık görevini. Ama “vergisini ödemenin” ne anlama geldiğini yıllar sonra öğrenecektim!.. 
Elbet o yıllarda  jandarma eşliğinde köyleri dolaşan “tahsilat memurlarını” hatırlamaz değildim.. 
-Köyün ahalisinde yaşanan telaşlı!..
Neyin vergisi, derseniz, üzerlerine tapulu tarlaların-bahçelerin, hatta o bahçelerde dikili meyve fidanlarının vergisi!.. Kaldırdığı diğer ürünün vergisi;
-Borsa’da, tüccardan kaynağında kesiliyordu zaten!.. 
Sahip olunan büyük-küçükbaş hayvanlar için ödenen vergi de vardı ama sanırım; 
-İkamet ettiği evlerin vergisi yoktu!.. 

Köprübaşi Foto
Türlü çeşitli vergiler!..
Çalışma hayatına katıldığım 16 yaşında vergi ödemeye başlamışım da, ondan da haberim yokmuş! Çok sonraları öğrenecektim;
-İşçi-memur, çalışan emekçilerin gelir vergilerinin kaynağından peşinen kesildiğini!..
Yıllar sonra daha bir iyi öğrenecektim verginin ne demek olduğunu. Elbet “vergiye dair” haberler yaparaktan… Örneğin, devlet görevlileri ya da çokça siyasilerin mükellefleri “teşvik anlamında” şu sloganı haberlerimiz arasında sıkça vurgulardık;
-Ödediğin her kuruş vergi, sana yol-su-elektrik olarak dönecektir!.. 
Öyle de, dönüp dönmediğini asla bilmeden…
*** 
Benzer teşvik sloganları zamanla değişerek sürüp gidecektir. Gelen-giden iktidarlar sadece gıda maddelerine, halkın zorunlu tüketim maddelerine zam yapıp, “dolaylı vergileri” arttırmakta kalmazlar, diğer vergi kalemlerini de çeşitlendirip;
-Vergi zamlarını da habire yineleyip dururlar… 
Aynen son yıllarda görüp, yaşadığımız ve katlandığımız gibi!.. 
Giderek öğrendiğimiz bir şey daha var: Toplanan vergilerden oluşan devlet bütçesinin yüzde 80 kadarı, tükettiklerimizden (yine) kaynağından kesilen dolaylı vergilerden, (dün öğrendim, bir paket sigaradan 2 lira 7 kuruş!) vatandaşa sunulan hizmetlerden ve çalışanların maaşlarından kesilen vergilerden oluşmakta. 
Ya yüzde 20 kadarı?
O yüzde 20 kadarı da çok kazananlardan hadi “görece” söyleyelim;
-Çok kazananlardan, yani zenginlerden!.. 
Onların kimler olduğuna gelince geniş bir yelpaze sayabiliriz. Esnaf, tüccar, benzer işyerleri, gıda maddeleri satıcıları, marketler, hatta çiftçi üreticiler. Beyan esasına göre kazançlarını bildirir, taksitlerle kazanç vergilerini öderler.  
Başka, çeşitli iş kollarında üretim faaliyetinde bulunan şirketler, fabrikalar, Bunlar da aynı usulle yıl içinde kazandıklarını beyan edip, öderler ki bunlar kurumlar vergisini oluşturur. Özel ve devlet ortaklı şirketler… 
Ayrıca o şirketlerin ortakları da paylarına düşen kazançtan kişisel vergilerini ödemekle mükellef!.. 
Kimlerdir o yüzsüzler?
Geçtiğimiz hafta içinde o “zenginlerin” ödedikleri vergi miktarları “çoktan azalan miktarlara” göre sıralanarak açıkladı. İlk iki sırada sayın Cumhurbaşkanı’nın damadı ve kardeşi “Bayraktar kardeşler” bulunuyor. “Hatırı sayılır” bir vergi beyanında bulunmuşlar, Helal olsun!.. 
Onlardan sonra, her yıl olduğu gibi sayın Rahmi Koç ve Koç ailesinden birkaç mükellef… 
Sonraki sıralamalar ise tam bir “yüzkarası ve yüzsüzlük” örneği!.. 100 Kişilik listenin yarıdan fazlası ise;
-İsimlerinin açıklanmasını istemeyenler!.. 
Anlaşılan yasa kendilerine böyle bir “hak” tanıyorsa da, Bu durum tam bir “yüzsüzlük” halidir. Devlet onları da açıklamalıdır… 
Şimdi Eskişehirli zengin mükelleflerin açıklanmasını bekliyoruz. Bakalım o listede “yüzsüz” çıkacak mı?