Başlıktaki bu tekerlemeyi başta rahmetli Babaannem olmak üzere büyüklerden duyardım. Zaman geçti, sonraki kuşaklardan da işitir olmuştum. İlk satırının bende uyandırdığı anlamı şöyle oldu;
-Sabret, sabrın sonu selamet!..
Sabrın sonu her zaman “selamet” olmuyor, onu geçelim! İkincisi ise bir başka şu “avuntu” ile savuşturulmaya çalışılır;
-Kul sıkışmayınca Hızır yetişmez!..
Peygamberimiz de Hızır’a yardımcı olacaktır yani. Kısaca “tevekkül”de bulunacağız. Sözlüğe baktım, o da şu anlama geliyormuş;
-Her şeyi Tanrı’ya, yazgıya bırakmak. Yazgıya boyun eğme, her şeyi Tanrı’dan beklemek..
Bütün bunların kısaca anlamıysa, çözmeye çalışıp da, çözemediğimiz her bir sorunu “Allah’a havale” etmek kolaycılığı..
Gelecek sene bu vakitlerde…
Bütün bunları niye yazdım, niye bu bilgilendirmelerde bulundum, derseniz devam edelim…
Geçen haftanın haberlerinden birinin başlığı;
-CB Erdoğan; G20 liderler zirvesi dönüşü uçakta yine sabır istedi.
Cumhurbaşkanımız Erdoğan, bir övünme ile söze başlayarak Orta Vadeli Programın (OVP)dünyada olumlu yankılar aldığını, piyasalara canlılık geldiğini söyleyerek sürdürüyor açıklamasını.
-Ya enflasyon?..
Soruyu uçakta bulunan gazetecilerden (!) biri sormuyor kuşkusuz . Ancak kendisi oraya getiriyor sözü. Nihayet kabullenmiş olmalı ki “Sıkıntılı bir süreçten geçildiğini” belirterek devam ediyor:
“-Gelecek sene bu vakitlerde çok net bir şekilde enflasyonun kalıcı bir şekilde düştüğünü inşallah göreceğiz!”
Anlayacağınız sayın Cumhurbaşkanı “biraz daha sabır” istiyor kullardan!.. Gerçi kulların sıka sıka ağızlarında diş kalmadı ama, biz de çaresiz;
-O günleri görmek beklentisiyle sıkacağız dişimizi!...
Tanrı isterse inşallah!
Sizler de farkına varmışsınızdır. Erdoğan bu tür vaatlerini sürekli “inşallah” ya da “Allah’ın izniyle” temennisiyle bitiriyor. O nedenle ki bendeniz de bir kez daha sözlüğe başvuruyorum;
-İnşallah; Tanrı isterse, Tanrı uygun görürse, dilerim ki anlamında söz!
İşte bu noktada isyan ediyorum. Ya arkadaş, yarattığı kulları için güzel işler yapan bir devlet adamını Tanrı niye “istemesin”, yaptıklarını niye “uygun” görmesin ki!..
Ya da Maliye Bakanınız Mehmet Şimşek’in deyimiyle sizler “Rasyonel” politikalar uygulayınız ki;
-Biz yurttaşlar ya sabır çekip, dişlerimizi gıcırdatmayalım!...
_______________________________________
Hıfzı Topuz: O gazeteci ise biz ne oluyoruz?
Bir kez daha anladım; Adın/sanın toplumun bazı kesimlerinde dolaşmıyorsa, tedavülden kaldırılmışsın anlamına geldiğini. Daha özeti;
-Yaşarken ölmüşsün!..
Haberi ilk kez akşam haberleri ekranında gözüme ilişti:
-Hıfzı Topuz 100 yaşında hayatını kaybetti…
Bir an düşündüm, kimdi bu adem? Duyurunun başındaki “Gazeteci” sıfatını fark ettiğimde, belleğimin derinliklerinde o isim ve resim şekillenmeye başlayacaktı…
Hasıl unuturdum, 70 yıllardan başlayarak, başta Cumhuriyet çeşitli yayın organlarında yayınlanan yazılarını zevkle okuduğumu? Hatta O’na benzeşmeye çalıştığımı!..
Ya 100 yıllık ömrü. Tam tamına Cumhuriyetle yaşıt. Bir an “Keşke Cumhuriyetin 100. Yıl etkinliklerini görebilseydi” düşüncesi geçti aklımdan, sonra sildim o temenniyi…
-Bir ay kalmış 100. Yıla, yok ki öyle bir çalışma!..
***
Hani deriz ya “Koca çınar göçtü” diye. Yakın dostu Emre Kongar Cumhuriyet’teki yazısında “Anıt” diye söze diyor O’ndan. Çınar uzun ömürlüdür de, mevsimsel olarak sararmış yapraklarını döker, her baharda yine yeşertir, tazeler onları…
Hıfzı Bey öyle mi? Ömrü boyunca yeşil tutmuş yapraklarını. On binlerce haber, yazı. Saymaktan vazgeçtim 50’ye yakın kitap… Eline, kalemine, belleğine sağlık Hıfzı Bey. Unutmazsın biliyorum da;
-Mustafa Kemal Paşa’ya, Atatürk’ümüze şükranlarımızı iletiver lütfen…