Ne der özlü halk deyişlerimizden biri;
-İltifat marifete tabidir!..
Üç sözcüğün biraz “eski” olduğu, sıkça kullanılmadığı gerçekse de, hiç değilse ne anlam anlama geldiğini genç kuşaklar dahi anlamış olmalı!.. Yine de biraz açalım.
Marifet, -kendi çıkarına değil- toplum yararına bir takım eylemlerde bulunan, yenilikler ortaya koyabilen kişiye yönelik takdir duygularını çekinmeden, bir “hesap içinde olmadan” samimiyetle ortaya koyabilen bireylere ya da toplulukların övülmesidir. Ki bunun karşılığı “iltifat” olmalı.
Oysa toplum olarak bizde iltifat daha çok hak edilmemiş eylem/beceriler için yapılır ki bunun karşılığı da;
-Esirgenmeyen iltifattan bir şeyler beklemektir!..
Bir başka yönüyle ise iltifatın yerinde, zamanında ve ölçülü şekilde yapılmasıdır. Bunun anlamı ise “iki yüzlülükten” farksız bir eylemdir. Yine bir güzel özdeyişimizde ifadesini bulduğu gibi;
-Kör öldü, badem gözlü oldu!..
Önce Engin Bayrı.
Yazı başlığımızın ilk satırı yazarımız Engin Bayrı’nın son yazılarından birinde kullandığı ifadedir. Dolayısıyla “iltifatımıza” önce sevgili Bayrı’dan başlayalım!..
Engin, gazetemizin en kıdemli yazarıdır. Elli yıllık bu kıdem, kendisine bir “onur nişanı” niteliğinde bir meslek yaşamının ifadesidir.
Mesleğe hepimiz gibi muhabirlikle başlamış, Yazı İşleri Müdürlüğüne kadar yükselmiştir. Bunun karşılığı da Sakarya’da köşe yazarlığıdır. Çoğu kişinin sandığı gibi köşe yazmak, hem de her gün aksatmadan yazmak “üç-beş satır karalamak” gibisinden bir iş değildir. Hele de bir yerel gazetede yazmak hiç değildir!..
Okurları gibi ben de yıllardır izler okurum yazılarını. Giderek kendine özgü bir tarz yaratmıştır Bayrı;
-Kısa cümleler, vurgulamalarla..,
***
Gazeteciliğe çoğumuz gibi spor muhabirliği ile başlamıştır. Bunun sonucu olsa gerek, özellikle şu son yıllarda köşesindeki yazılarından biri sıklıkla spor ve doğal olarak Eskişehirspor konuludur.
Mesleğe başlaması da neredeyse Eskişehirspor’un kuruluşuna denk gelir. Bu nedenle ve sıkı takipçiliğinden olacak konuları genellikle Es-Es üzerinedir. Pek çok okuru gibi severek, ilgiyle okurum o yazıları.
-Başından bugüne yaşayan tarihi gibidir!..
Ne var ki yazılarındaki öneriler niye dikkate alınmaz, anlamış değilim!.
Bunun dışında, benim de ilgi alanım içinde olan “Eskişehir kent belleğine ilişkin yazıları var ki, bayılıyorum!...
Ve ‘Kaptan İsmail heykeli’
Evet, not düşelim. 50 yıldan öte bir tarihte;
-Efsane Eskişehirspor’un efsaneleşmiş bir kadrosu vardı!..
O kadronun son kaptanlarından biri de (Mehmet Dülger ve Fethi Heper’den sonra) İsmail Arca’dır. Kolunda kaptanlık bandı ile yüzlerce maçta Atatürk Stadına adım atmış bir efsane isimdir o kişi. Aynı zamanda:
-O onuru, 53 maçta formasını giydiği Milli Takım’da 11 kez yaşamış biri.
Bir nostalji yapıp o kadroda yer alanlardan bazılarını ansak mı:
-Kaleciler Hakkı, Mümin, Taşkın, mevkilerine bakmadan diğerleri.. Süreyya abi, İlhan, Kömürcü Mahmut, Kuşçu Nuri, İsmail Arca, Kamuran Yavuz, Koko ve küçük Burhan’lar, Vahap Özbayer, Unutulmaz forvet hattı; Fethi, Nihat, Ender ve Halil ve Necdet, ve Abdurrahman Temel..
Dünyamıza veda edenlere rahmet, yaşayanlara sağlık…
***
Engin “Heykeli dikilmeli efsane kaptanın” derken yer önerisinde de bulunuyor;
-Ya yeni Atatürk Stadının girişine, ya da Eski stadın olduğu yani şimdiki Millet Parkının uygun bir yerine..
Ben de diyorum ki;
-Millet Parkının bir köşesine… Yanı sıra oraya uygun bir proje ile olabilecek büyüklükte bir yapıda “Eskişehirspor Müzesi” ile birlikte…
Hem kentin merkezinde, hem de batından doğudan gelecekler için uygun ulaşım imkanları ile ideal bir yer. Önünde bir kafe ile birlikte…
***
Ne dersin sevgili Engin? Kamuoyu oluşturmak adına, konun içine bir dalsak mı!..