İtalyan bilim insanı, yazar, edebiyatçı, eleştirmen ve filozof gibi birçok unvana sahip Umbetrto Eco; “Çok bilgelikte çok acı vardır. Bilgisini arttıran, acısını da arttırır” diyor. “Cehalet mutluluktur” lafının sanki tersten okunuşu. Bilgelik insanlığın acısını duymanı artırsa da cehalet acıyı doğrudan yaşatıyor insana, kurtuluşun yok. Tarih boyunca bilgiye sahip olan güce de sahip olmuştur. Matbaanın olmadığı, insanların okuma yazma bilmediği karanlık Ortaçağ döneminde bilgiyi elinde tuttuğunu iddia eden kilise, gücünü paylaşmamak adına bilgiyi tekelinde bulundurma gayretine düşmüştür. Çünkü bilgi herkesin erişebileceği bir konuma gelecek olursa kilise inandırıcılığını yitirme tehlikesiyle karşı karşıya kalacak ve gücünü kaybedecektir. Ortaçağ insanı okumadığı ve okuyamadığı her günü karanlıkta geçirdi, kuşku duymaktan uzak sadece kendilerine sunulana inanmak zorunda bırakıldı. Oysa aklın ekmeği kitaptı, okuyamadığı için sorgulayamadı. Bilginin tekelinden çıkmasını istemeyen her dogmacı kilit altında tutamayacağını anladığı bilgiyi yok etme yolunu seçer ve gerekirse kütüphaneyi ateşe verir. Machiavelli’nin, Prens kitabında 15. Yüzyıl Floransa’sında yaşamış bir hükümdar ve din adamı olan, Rönesans karşıtlığıyla da tanınan Savonarola, şehirdeki bütün kitapları toplatıp meydanda yaktırmasıyla tarihe geçmiştir… 
Ortaçağın skolastik, yani okullarda sadece dini bilgi verilen, karanlık ve kısır bir dönem olarak adlandırılması, kilisenin önderliğinde din baskısı ile itinayla örülen cehalet kazağının topluma zorla giydirilmesini anlatır. Zaten dünya üzerinde var olan sınırsız bilginin ne kadarlık bölümünü sınırlı ömründe özümseyebilirsin ki? Bir de bundan zorla yoksun bırakılmak, bilginin kırıntısına dahi ulaşamamak ne kadar da insanlığın yapısına yabancı. Deryanın içine girdikçe yalnızlaşman ve küçülmen bilginin gerçek boyutunu anlamaktan ileri gelir. Bilgi okyanusu öylesine görkemli ki derinlerine daldıkça daha çok artar cehaletimiz.  Ancak o deryaya mutlaka dalmalıyız ki cehaletimizle yüzleşebilelim, sahip olduğumuz bilginin ne kadar sınırlı olduğunu anlayabilelim. Bir yerde okumuştum; “kısık bir ateşte pişmek ve demlenmekmiş asıl olan”, bilgeliğe giden yol bu olsa gerek.  Okumak insanın kendi cehaletine tuttuğu en gerçekçi aynadır. Cehalet acıyı beraberinde getirir. Ne günlerden geçiyoruz; “bilmem nerenin kılı olmaktan ayakkabının elle yalanmasına” doğru evrildik. Bu acının resmini kim yapabilir? İnsan evrimi böyle sürmese gerek…