Siyasette çok hareketli günler yaşanıyor.
Cumhurbaşkanının 18 yıl aradan sonra CHP Genel Merkezini ziyaret etmesinin ardından eşi siyasi bir cinayet sonucu katledilen Ayşe Ateş’in Cumhurbaşkanına yaptığı ziyaretle birlikte deyim yerindeyse ortalık karışmış durumda.
Benzer şekilde Meral Akşener’in Cumhurbaşkanına yaptığı ziyaretin İYİ Parti tabanında yarattığı deprem etkisini de anımsatmak gerekli.
Ziyaretlerin siyasette yarattığı etkiler daha uzun bir süre konuşulacağa benziyor.

Meral Akşener’in Cumhurbaşkanını ziyareti sonrasında iki taraftan da açıklama yapılmadığı için yorumlara dayalı tahminlerin ayrıntısına girmek yerine mevcut duruma başka bir açıdan bakmakta yarar var.
Akşener’in İYİ Parti Genel Başkanlığından ayrılmasının ardından geçirdiği sessizlik döneminden sonra böylesine bir ziyaretle gündem olması atlanacak bir konu değil.
Seçim öncesinde “Oy vermezseniz evime döneceğim, siyasetin S’si ile meşgul olmayacağım. Daha bunun ötesi var mı” açıklaması henüz belleğimizde çok tazeyken yaşananları anlamlandırmak kolay değil.
Dikkat çeken nokta aktif siyaseti bıraktığını söyleyen Akşener’in aslında siyasetin tam da merkezinde yer almaya devam etmesi.
Görüşme içeriği ile ilgili iddialara yanıt vermeyerek büyük bir sabırla hakkındaki ‘soru işaretlerini’ canlı tutuyor.
Kurultayda seçilmesi için desteklediği İYİ Parti Genel Başkanını dışlayarak kendi başına yürüttüğü ilişkilerle kurucusu olduğu partide derin kırılmalara yol açıyor. 
Diğer yandan büro açacağı yolundaki iddialar karşısında “Bu yönde bir kararım olursa kamuoyu ile paylaşırım” diyerek konuyu kesin bir dille reddetmiyor.
Akşener’in 31 Mart seçimi öncesindeki Ankara ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adaylarını hedef alan yıpratma politikası ve cumhur ittifakına yakın duruşu da doğal olarak soru işaretlerini arttırıyor.
Akşener’in tavrının kısa ve uzun dönemde başta kurucusu olduğu İYİ Parti olmak üzere siyasette yeni dalgalanmalara yol açacağını tahmin etmek güç değil.

Diğer yandan son kurultayda CHP Genel Başkanlığını kaybettikten sonra siyasi çevreler tarafından dikkatle izlenen kişilerden biri de elbette ki Kemal Kılıçdaroğlu.
Kılıçdaroğlu kurultayın hemen arkasından açtığı bürosunda siyasete devam ediyor.
Partililerle görüşerek, gelen heyetleri kabul ederek zaman zaman da partinin uygulamalarına dönük demeçler vererek siyasetin içinde olmayı sürdürüyor.
Geçtiğimiz günlerde kendisiyle yapılan bir söyleşide yeniden Genel Başkanlığa aday olup olmayacağı sorulduğunda “Delegeler isterse neden olmasın” şeklinde açıklama yaptı.
Sonuç olarak Meral Akşener de Kemal Kılıçdaroğlu da Genel Başkanlıktan ayrıldıktan sonraki tavırlarıyla partilerine zarar vermeye devam ediyor.
Siyaset iddialı olmayı gerektirir ama eski genel başkanların yaptıklarına bakınca ‘kendilerini siyaseten konumlandırma’ konusunda yanlış yapmaya devam ettikleri anlaşılıyor.

Dünyadaki bazı örneklere bakınca önemli görevlerden ayrılan siyasetçilerin başka bir ‘misyon yüklendiklerini’ görüyoruz.
Ulusal ya da uluslararası konferanslar, üst düzey buluşmalarda yaptıkları konuşmalarla toplumsal ve siyasal görüşlerini kitlelerle paylaşıyorlar.
Binlerce kişi merakla o konferansları dinlemeye gidiyor.

Türkiye’de de partilerde genel başkanlık yapmış, yönetimlerde aktif rol oynamış siyasetçilerin, 
Görüşlerine başvurulan
Partilerine değer katan
Toplumsal saygınlıklarını koruyan
Kimlikte kalmaları daha doğru olmaz mı?

Not: Yaklaşan Kurban Bayramınızı en içten dileklerimle kutluyorum. Gerçek bayram sevincini paylaşacağımız günlerin uzak olmamasını diliyorum.