İnsan beyni "birbirine bağlı üç biyolojik bilgisayar" olup, bunların her biri ayrı ve büyük bir evrim basamağına karşılık gelir. Bunlar beynin en eski parçası olan “sürüngen beyni” ya da “ilkel beyin” dediğimiz 500 milyon yıllık beyin sapı, onun üstünde 150 milyon yıllık duygusal ya da “memeli beyni” dediğimiz “limbik sistem”, en üstte de beynin 200 bin yıllık en genç kısmı yani beyin kabuğumuzu oluşturan “neokorteks” denilen “rasyonel” kısım. En ilkel bölüm olan sürüngen beyni yaşamsal fonksiyonlardan sorumlu olup anne karnında gelişir ve yeni doğanın nefes almak, yemek yemek, uyumak, uyanmak, ağlamak, idrar yapmak, dışkı yapmak gibi temel işlevlerden sorumludur. Limbik sistemi oluşturan memeli beyni dediğimiz duygusal bölüm yaşamın ilk 6 yılında gelişir, kendi başına çalıştığı gibi üstünde yer alan düşünsel insan beyniyle ve altındaki yaşamsal alan olan sürüngen kısmı ile birebir ilişki halindedir. Beynin en yeni kısmı, insan olmamızı sağlayan beyin kabuğumuz neokorteks olarak da bilinir ve 25 yaşına kadar gelişimini sürdürür. Planlama, öngörme, zaman ve bağlamı algılama, problem çözme, hesap yapma, anlama ve yorumlama ile empati yapmak gibi insan özgü işlevleri beynin bu kısmı düzenlemektedir. Bu işlevleri beynin temel hücresi nöronlar sayesinde yapmaktadır. İnsan beyninde 100 milyar kadar nöron vardır. Nöronlar birbiriyle iletişim kurarlar, buna sinaps denir. Bir nöron üç bin kadar nöronla sinaps yapabilme kapasitesi beyin içindeki sinirsel ağın görkemli yapısını anlatır. Eğer nöronların birbirleri ile, salgı bezleri veya kaslarla iletişimi yoksa nöron fonksiyon dışı demektir…
Sinapsın varlığı nöronların çalıştığını ve enerji harcandığını gösterir. Her yeni öğrenilen şey ve yeni düşünceler, yeni sinapsların oluşmasına ve daha çok enerji harcanmasına neden olur. İnsanlar hayvanların harcadığı enerjinin ötesinde zihinlerini çalıştırarak da önemli miktarda enerji harcarlar. Hiç enerji harcamamak, böylece yorulmamak, tükenmemek ve yıpranmamak en doğrusudur. Ama biz enerji harcamadan kendimizi beslememiz mümkün olmadığından harcayacağımız enerjiyi en makul düzeyde tutmak en mantıklısıdır. Buna organizmanın “asgari çaba kanunu” yani tembellik kanunu denir. Bu kanun kalıtımsal olarak beynimize işlenmiştir. En yaşamsal ihtiyaçlarımızın yemek, içmek, çiftleşmek gibi fizyolojik ihtiyaçlar olduğunu ve bunları sürüngen beyin dediğimiz ilkel bölüm ile gerçekleştirdiğini söylemiştik. Fizyolojik ihtiyaçlar için zihin enerjisi harcamaya yani düşünmeye ihtiyaç yoktur. Maymun beyni toplam glikozun %8’ini harcarken insan beyninin glikozun %25’ni harcaması manidardır. Aradaki %17’lik glikoz harcaması insandaki düşünen beyne aittir. Bu yüzde 25’lere varan enerji harcaması, kazma kürekle çalışan bir işçinin harcadığı beden enerjisine yakındır. Yani insan olmanın maliyeti yüksektir. Organizma maliyeti azaltmak için düşünen beynin çalışmasını istemeyebilir. %8’lik maymun beyni enerjisiyle yaşamayı mümkün kılanlar tüccara, politikacıya, dinciye büyük kolaylık sağlar. Bir diktatöre hiç düşünmeden biat eden toplumlar, din elden gidiyor sözüyle düşünmeden katliam yapanlar, ülkeyi babalarının çiftliği sanan sözde milliyetçi söylemlerin peşine takılanlar, otuz yıl biriktirdiği parasıyla bir görüşte ev alanlar beynin düşünmeye ilişkin en yeni kısmını kullanmayanlardır…