Cervantes, dünya edebiyatının başyapıtları arasında yer alan “Don Kişot” adlı eserini 1605 yılında yayınlamıştır. Kitabın yazıldığı dönem Feodalizm’in yıkılış ve tasfiye edildiği sürece denk gelmektedir. Dostoyevski; ‘’Dünya üzerinde Don Kişot’tan daha derin ve güçlü bir yapıt yazılmamıştır.’’ der. İnsan Nedir, ne olmalıdır ya da olmamalıdır?’’ sorularına yanıt ararız Don Kişot’la roman boyunca. Bu sorulara Her ne kadar değişen zamanlarla değişen yanıtlar veriliyormuş gibi gelse de aslında çağlar ve devrimler boyunca hiç değişmeyen bir cevabı buluruz: “İnsanı insan yapan, hayata yüklediği anlam ve amaçlardır”. Yüzyıllara damgasını vuran bu müthiş eser günümüzde de geçerliliğini koruyorsa, roman ilk sayfadan son sayfaya, bizi kendisine hâlâ bağlıyorsa; biz de yaşadığımız çağa karşı çözümsüzlüklerde ve insanlığımızla olan savaşımızda, henüz kazanamadık demektir. Romanda hayal dünyasında yaşayan, feodal serüvenleri okumaktan aklı karışmış, kafasında bir tas, elinde bir sopa, üzerinde paslı bir zırh ve cılız atı ile bir yaşlı şövalye karikatürü olan Don Kişot hayalci ve saf bir adam olarak her şeyi gerçek sanarak başına sayısız iş açar. Atı Rosinante ve gerçekliğe bağlı uşağı Sancho Panza ile yel değirmenleri ile olan savaşını içeren komik serüvenleri izleriz. Romandaki önemli bir temel zıtlık ise Don Kişot’un içinde yaşadığı ve idealleştirdiği dünya ile gerçek dünya arasındaki farktır…
Biraz popüler kültüre ilişkin bilgi sahibi herkes oyunlara, sinema filmlerine ve daha başka pek çok şeye ilham olmuş bu eserin yel değirmenlerine saldıran bir delinin öyküsü olduğunu bilir. Oysa eserin özünde zamanın değerlerine bir karşı çıkış, bir felsefe, bir etik anlayışı vardır. Modern romanın ilk örneği sayılan “Don Kişot”, 17. yüzyılda çökmeye yüz tutan İspanyol feodal toplumunun eleştirel çözümlemesini de içerir… Günümüzün iki temel terör unsuru olan Hamas Örgütü ve İsrail devletinin ısıttığı savaş meydanları yeniden alev almaya hazır gibi gözüküyor. Olaya bir de İran’in dahil olması yetmezmiş gibi ülkemizde de savaş çığırtkanlığı yapılmakta, İsrail’in fethine ilişkin fetvalar verilmekte ki, sanırsınız yel değirmenleri tam karşımızda durmakta. İsrail tek başına İsrail olsa yapabilir mi bunca zulmü? Tek başına dünyayı karşısına alabilir mi? Yani öyle bir ahali yaratmışız ki son yirmi yılda, bıraksanız ince, uzun bacakları üstünde yaylanarak ve karanlıkta akan bir yıldız gibi kayarak İsrail ovasına atlayacaklar. Çevik ama zeki olmayan, anlam arayışı tamamen yanlış bir kitle var. İktidarın bu kitleyi konsolide etme çabasının ürünü olan dolduruşlarını sahi sananlara bilmem nasıl anlatılsa işin doğrusu. Hayırlı salılar!..