Cumhuriyet’in 100’uncu yılının neredeyse 80 yılına tanıklık ettim. Son dönemde üç alanla ilgili notlarımı gözden geçiriyor, yeni okumalar yapıyorum: Birincisi ülkemiz insanının geleceğe güvenle bakmasının gerekçesi olabilecek “birikimlerin” neler olduğunu sorguluyorum. İkincisi, çağdaş refah toplumu yarışında ilk on ülke arasına girmemizi engellediğini düşündüğüm “boşlukları” not ediyorum. Üçüncüsü de değişen iç ve dış koşulları göz önünde tutarak gelecek yüzyılda “yeni gündemde” hangi alanlara dikkat edilmesi gerektiğini öngörmeye çabalıyorum.
Düşündüklerimizi değişik gazete ve dergilerde yayınlıyorum. Özellikle bizim yaşlara yakın olanların bir uyarısını sizlerle de paylaşmak isterim: “ Saptamalarında yanılabilme olasılığından çekinmiyor musun?” diyorlar.
Korkaklığın adı olmamalı
Yanılma korkusu “tedbirli” olmaya götürür ondan kuşkum yok. Ondan kuşkum yok ama, “korkaklığın adını tedbirli olma” diye koyarsak, o da tembelliğe, üretken olmamaya iter bizi. Yanılmanın bizi “edilgen” bir tavra itmemesi için Mümtaz Zeytinoğlu’nun sözünü anımsatıyorum. Di Mümtaz Bey’e yanılma korkunuzdan söz etseydiniz, kalın çerçeveli gözlüklerinin ardından gülümseyen gözlerini size odaklar, “Bana yanılabilme özgürlüğünü veriniz. Bu hakkımı elimden alırsanız, canlılığımı ve diriliğimi yitiririm,” derdi.
Eskişehir Sanayi Odası’nda çalışırken, Mümtaz Bey’ in yönetim kuruluna erken geldiği bir gündü. Günlük işlerle ilgili değerlendirmeler yaptıktan sonra, “Biz imalat sanayine odaklıyız, ama bu bize tarım ve hayvancılığı görmezden gelme hakkını vermez. Kalkınmanın bir bütün olduğunu bilerek, ülkemizin kırsal kesiminde ne olup bittiğini analiz eden bir rapor hazırlayabilir miyiz?” dedi.
Görev anlaşılmıştı; ertesi gün bir dosya açarak işe koyuldum. Ankara’da ulaşabildiğim araştırmacı dostlara sordum. En önemli veri kaynağının o zaman istatistikleri yayınlayan resmi kurumun tarımsal yapı verileri olduğu söylendi.
Bir hafta sonra kalın ciltler halinde bütün ülkeyi kapsayan tarımsal yapı veriler önümdeydi. Veriler en son 1972 yılını yansıtıyordu. Oysa biz 1978’e yaklaşmıştık. Aradaki 5 yılın verilerini nereden bulacağımı sordum. Her il’de ilgili müdürlüklerde yeni verilerin bulunduğunu, valilikten izin alarak onlara erişebileceğim söylendi.
Sorumluluk duygusu gelişmiş insandı
Münir Güney ilgili bir valiydi. Randevu istedim, gazeteciliğimde yakın ilişkimiz olduğu birbirimizi iyi tanıyorduk. İşim yoksa hemen beklediğini söyledi. On dakika bile geçmemişti ki, valilik makamında buluştuk, ne yapmak istediğimi kendisine ayrıntılarıyla anlattım. Sorumluluk duygusu yüksek atanmış yerel yöneticilerden biriydi. Notlar aldı, sorular sordu, böyle bir çalışmanın çok yararlı olabileceği değerlendirmesini yaptı.
İlgili bütün müdürlere telefon etti; ellerindeki en yeni verileri benimle paylaşmalarını istedi. İl Tarım Müdürlüğünden Orman Bölge Müdürlüğü’ne, Veteriner Müdürlüğü’nden DSİ Bölge Müdürlüğü’ne dolaşarak verileri derledim
Kısa bir süre sonra elimde 1968-1977 yıllarını kapsayan on yıllık seriler oluştu. Odada çalışan arkadaşların yardımıyla görseller oluşturduk, değişik grafiklerle çalışmanın ilk aşamasını hazırladım; Mümtaz Zeytinoğlu’na odaya geldiğinde, “ Raporun kapağında da yazıyor, bu bir ön-rapor. İnceleyin, ben de üzerinden bir daha geçeceğim, gerekli eklemeleri, çıkarmaları yaparak son rapor haline getiririz, yayınlarız” dedim.
Hayvancılıkla ilgili verileri gözden geçirirken, okuduğumuz istatistik bilimi kurallarına uygun olmayan sonuçlar vardı: Hayvan sayısı düzenli biçimde yılda ya yüzde 5, ya da yüzde 10 artıyordu… Tekrar tekrar rakamları gözden geçirdim, ertesi gün Mümtaz Zeytinoğlu’na telefon ederek bana zaman ayırmasını istedim.
ESTON’daki odasında buluştuk… Hayvancılıkla ilgili tablolarda artış oranlarının bilime aykırı olduğunu söyledim. Dikkatle tabloları inceledi, grafiklere, diğer görsellere baktı; “Haklısın, neden böyle olduğunu veri kaynaklarıyla görüşelim” dedi.
Hayvan sayılarını oldukça ileri yaşlı bir görevliden almıştım. Valiyi ve ilgili müdürü haberdar ettim, sonar görevlinin yanına gittim. Artış oranlarının istatistik kurallarına uygun olmadığını söyledim. Son derece içten bir yanıt verdi: “ Daha önce hayvan vergisi vardı; köylerde hayvan sayımı yapılırdı, rakamlar ona göre verilirdi. Çok partili sistem başlayınca Demokrat Partı hayvan vergisini kaldırdı. O günden sonra havalar iyi gittiğinde yüzde 10, kötü gittiğinde yüzde 5 artırarak enstitüye bildirdik,” dedi.
Veri ivedi sorumuzdur
Hevesle çalıştığım, raporlama tekniklerini kullandığım, sunuma hazır çalışmam birden anlamsız hale geldi. O gün bugündür, Cumhuriyet tarihimizin en büyük boşluklarından birinin “ sağlıklı ve güvenilir verilerin olmamasıdır” diye düşünürüm, en büyük vatanseverliğin ciddi ve dinamik envanterler yapmak , envanterleri veriye, verileri bilgiye, bilgileri projelere, projeleri de üretim tesislerine dönüştürmek olduğunu düşünürüm; düşündüklerimi de sürekli yazarım; yeri geldiğinde de anlatırım. TÜİK’in yaptığı yıllık toplantılara TGS adına Taylan Erten’le katıldığımızda, açık yürekle gözlemlerimi ve düşüncelerimi paylaşırım.
Buraya kadar paylaştığım anıları laf olsun, torba dolsun diye anlatmadım. Türkiye genelinde olduğu gibi, Eskişehir özelinde ciddi bir kırsal potansiyellerin araştırılması, bilgiye dayalı projelerin hazırlanması gerekiyor. Özellikle “gıda güvenliği ve güvenirliliğinin” ülkeler için öneminin arttığı bugünlerde, tarım ve hayvancılık sorunlarının nasıl ele alınması gerektiğini de sorgulamalıyız. Bu sorgulamanın nasıl olması gerektiğini tartışmaya açmak istiyorum. Gelecek yazılarda bu hayati konu üzerinde durmalıyız.