Düşünce insanı Oskar Negt  “ İnsanlık fantezileri ve faaliyetleri, toplumsallaşma ve kişiliklerin oluşumu süreçlerinde birleşecekleri hiçbir yer bulamıyorsa, bu fantezi ve faaliyetlerde belli önyargıların ve dışlanmaların kökleşmesi kaçınılmazdır” der.
    Negt’in saptaması, uzun bir üredir toplumumuzun temel sorunu olduğunu düşündüğümüz “kasaba kültürünü” analiz etmemize yardımcı oluyor.
    Kasaba  kültürü, fantezilerimizin ve faaliyetlerimizin toplumsallaştırılmasını, kişiliklerimizin  oluşturulmasını,  olgunlaştırılmasını ve çoğaltılmasını  engelliyor. Önünü  açamadığımız ya da açılması işimize gelmediği için gizli ve açık engeller “önyargıların ve dışlanmışlığın” yayılmasını  kolaylaştırıyor.

Talip Aktaş’ın yorumu
    Ekonomi  gazetesinin editörlerinden  Talip Aktaş’la uzun bir yolculukta “kasaba kültürü” dediğimde ne anladığımı, neleri anlatmak istediğimi  açıklamaya çalıştım.
    Köy kültürü, kendi sınırlı alanı içinde yaşamın bütün alanlarını kapsayan kesin yargılara sahiptir; bu yargılar bir kuşaktan ötekine aktarılır. Aktarılanlar  kültürün sadece  değerleriyle sınırlı değildir; araç-gereçleri de kapsar. Böylece  kuşaklar arasında yaşam biçimi ve yaşam tarzı büyük değişikliklere uğramadan sürüp gider.
    Kırsal köy kültürünün öteki ucunda  “kent kültürü” vardır. Büyük yerleşim alanları olan kentlerde  kültürün değerlerini de araçlarını da gözetleyen ve denetleyen  kurumlar vardır. Kırsal  köy  kültüründe ilişkileri  gelenek ağırlıklı yargılar düzenler; kent kültüründe  düzenlemeyi, gözetim ve denetimi kurumlar yerine getirir. Bir de toplumun “ortak bir tarih anlatısı ve birlikte geleceğe yolculuk etme iradesi” yaşamın yumuşak gücünü oluşturur; bu gücü oluşturacak, olgunlaştıracak  ve çoğaltacak gücün yaratıcısı da  kurumlardır. Kurumların çörümesine, işlevlerini aksatmasına yol açan etkenlerden biri de  kasaba  kültürüdür.
    Kasaba  kültürü, kırsal köy kültürü ile  kent kültürü arasında kalır: Ne geleneklerin gözle ve sözle kontrolü  vardır, ne de kurumların işlerliği.  Kendisi  inatçı bir kurum haline  dönüşen kasaba  kültürü yozlaşma için uygun ve elverişli  ortam yaratır;  ilkesizdir, kuralsızdır, bir merkez  algısı yoktur, sığ  ve omurgasızdır; etkinlikleri ve verimlilikleri görmezden gelir.
Kasaba  kültüründe  karşılıklı  güveninin yerini  güvensizlik alır. Açık yüzleşme  yerine, pusu kurma ve arkadan vurma geçerlidir. Temel yaklaşımı ahlaki içirikten çok “aldatma” üzerine kuruludur;  “gözetim ve denetim yetersizliği” nedeniyle  eşitsizlik,  adaletsizlik   ve  ahlaksızlık  bataklığıdır; her türlü hatanının yapanının yanında kâr kalma olasılığı yüksektir; o nedenle  bir toplumun  “varoluşunun” tehdit eden, gelecek inşa umutlarını çürüten bir  oluşumdur.
Talip Aktaş’a  kasaba kültürü  kavramını özetle açıkladıktan sonra tepkiisi ilginçti ve  zihnimde hep diri kaldı: “ Kasaba kültürünü  bir aşağılama, bir küfür  gibi algılıyordum.  Toplumsal gelişmenin  geçiş süreçlerinde kendine özgü  bir yapı olduğunu  hiç düşünmedim. Anlattığın çerçeve  uzmanlar tarafından derinliğine analiz edilirse, bu  tehlikeli geçiş kültürünün toplumsal gelişmeye nasıl engel olduğu daha kapsamlı açıklanabilir.” 
    O gün bugündür  kasaba kültürünün değişik özelliklerini anlatan çok sayıda yazıyla düşündüklerimi paylaştım.  Özellikle de toplumsal gelişmenin temel dinamiği olan “yüzleşme kültürünün tuzakları  ”  üzerinde  yazdığım  yazılarda  birey, topluluk ve toplum düzleminde  kasaba  kültürünün yarattığı  kaynak  verimsizliğini  anlatmaya çalıştım.

Kapılar açık tutulmalı
İnatçı önyargılara dayalı, üretkenliğin ve verimliliğin  düşmanı kasaba kültürü nasıl başa çıkacağımızı sorgulamalıyız: Örneğin, yazılarını sistemli okumadığınız, entelektüel düzeyini net olarak  bilmediğiniz bir yazar hakkında  arkadaş söyleşilerinin sosu olsun diye  bir dizi  olumsuz şeyler söylediğiniz  olur mu?

    Ne yaptığını izlemediğiniz bir siyasetçinin, sırf sizin dünya görüşüne aykırı şeyleri savunuyor diye onu tu-kaka ilan ettiğinizi  hatırlıyor musunuz?
    Sizin mesleğinizde bambaşka ufuklar çizmiş birini, “… bende yok, başkasında da olmasın” kıskançlığı ile  küçümseme  tuzaklarına düştüğünüzü  kendi vicdan muhasebenizde yakaladınız mı?
    Soruları dilediğiniz kadar çoğaltabilirsiniz… İnatçı  önyargılar tuzağı olan  kasaba  kültürünü  biraz düşünün; verdiği zararı kabul ediyorsanız tavır almak için  kişisel bir karar verin… Bir  fantezi anlatım olmayan kasaba kültürünün  nerelere sinebildiği üzerine kafa yorun ki, bu konudaki uyarılara katılarak açık kapılar bulma ve kişilik oluşturma konusunda  çorbada bir kıymık tuzunuz bulunsun!