Bir önceki yazımın son satırlarında, “aynı konuya” devam edeceğimi not etmiştim!.. 
Nedeniyse,  önemsediğim bu konuyu ayrılan sütunlara sığdıramamış, devam edeceğimi okurla paylaşmıştım. 
-Öyleyse devam!.. 
Başlamadan önce nerede kaldığıma baktım, Sevgili Mümtaz Zeytinoğlu’nun bir telefonla beni Sanayi Odası’na davet ettiği ara başlığı ile anlattığım bölümde koymuşum noktayı!.
-Bi gel bakalım Hüsnü, seninle konuşalım!..
*** 
Gittim. Biraz da Mümtaz Abi’nin neler söyleyeceği düşüncesiyle…
Makama geçtiğimizde, geleneğimizde var olan klasik soruyla başladı;
-Ne içersin Hüsnü?
Bildiğim tek seçenekle “Çay” diye yanıtladım!. Kendisi itiraz etti;  
“-Yok yok, birer granül kahve içelim!.. 
Çayın alternatifinin “Türk kahvesi “ olduğunu biliyordum da “granül kahve” ne oluyordu ki? Doğal olarak uydum önerisine!.. Anladım ki, çok sonraları “Neskave” olarak milletçe öğreneceğimiz  sıcak suda anında eriyen bir dünya markası olduğunu!.. 

Mesele anlaşılmıştı ama… 

Çaylak gazeteci olsam da, bu türden buluşmalarda “soru soranın” ben olacağımı öğrenmiştim!.. O ise rolleri tersine çevirmiş gibiydi. İlk “sorgulama” ondan geldi;
“-Sen ne yapmak istiyorsun Hüsnü?”
Adeta nutkum tutulmuş gibiydi. Ne diyeceğimi bilemeden devam edecekti sorgulamaya;
“-Biz Sanayi Odası olarak hayırlı bir işe soyunduk. Bir Organize Sanayi Bölgesi yaratmak istiyoruz, senin yaptığına bak!.. Her gün aleyhinde haberler, yazılar yapıp duruyorsun” 
Deyince anladım meseleyi. “Dilim çözülür” gibi oldu, başladım konuşmaya!..
“-Mümtaz abi, Organize Sanayi konusunda çalışmalarınızı biliyor, onları da haber yapıyorum. Ama seçilen yer konusunda karşı görüşte onları, özellikle Ziraat Odası’nın seçtiğiniz yerin birinci sınıf tarım arazisi olduğu yönündeki itirazlarını da haber yapıyorum. Ama aleyhte bir yazı yazdığımı hatırlamıyorum.”  
Gülümsediğini hatırlıyorum. “Biliyorum, bizim rahmetli Osman’ın da (Babam olur) tarlaları var o alanda. Senin de hayallerin var değil mi?” deyince durakladım.. 
-Evet, 18 yaş hayallerim arasında o tarlalar (52 dönüm) tarlalar üzerinde vardı elbet!.. 
*** 
Mümtaz Abim, Neden o bölgenin seçildiğini anlattı uzun uzun. Bülent Ecevit’in katkıları ile Kanalın batı yakasında kalan ve Hava Kuvvetlerine tahsisli bölümün sembolik bir fiyatla Sanayi Odası’na devredildiğini, oradan başlayarak etap-etap Kanlıpınarlılara ait arazilerin istimlak edilerek devam edeceğini anlatarak…

Sen ne biçim komünistsin? 

Mesele anlaşılmış, konuşmamızın sonlarına doğru bir tür “anlaşmaya” varılmıştı!.. Ne var ki son bölümü benim açımdan “sarsıcı” bir soru ve O’nun yanıtıyla noktalanacaktı!... 
-Sen ne biçim komünistsin Hüsnü?.. 
Sarsıldım gerçekten. Benim “komünistliğim” genellikle zamanın sol yayınlarını ve yazarlarını izlemekten ibaretti!..
- Nereden çıkarmış, nereden biliyordu bunu?
“Abi ne alaka?” diyebildim sadece. “Konuyla ilgisini” kendisi açıklayacaktı;
“-Olmaz olur mu? Şimdi biz sizlerden istimlak ettiğimiz o tarlalarda büyük bir Organize Sanayi Bölgesi kuracağız. Orada onlarca, yüzlerce fabrika kurulacak…” 
Bu noktada “Eee sonra?” sorusuyla sözü nereye bağlayacağını düşünüyorum. “Bıyık altı” diyebileceğim bir gülümseme ile bağladı da; 
“-Siz de o fabrikalarda çalışan on binlerce  işçiyi örgütleyip, hayalini kurduğunuz, emekçilerin iktidarını gerçekleştireceksiniz!” 
*** 
-Canım abim benim… 
Biz komünistlerin “emekçilerin iktidarını kurmak” bir yana, ellerinle temellerini attığın Organize Sanayi Bölgesi’nde öngördüğün gibi yüzlerce fabrika kuruldu, On binlerce işçi istihdam ediliyor ama… Eskişehir’e veda edip gittiğinden bu yana;
-Demokratik devrimi bile gerçekleştiremedik be abiciğim!..