Yeni bir çağın derinliklerine doğru dalış bütün hızıyla devam ediyor. Hızlı dalışın etkilerinden kendini arındırabilmiş bir yaşam alanı yok gibi. Bizim “fiziki medya” dediğimiz, ağırlıklı olarak basılı medya araçları ise hızlı dönüşümden payını alan alanların ilk sıralarında yerini alıyor.
Medya alanında hızlı bir “geçiş süreci” yaşanıyor; fiziksel medya elimizin altından hızla kayıyor. Uzun süre, “içeriğin nicelik ve niteliğine odaklanarak” medyanın kayıplarının yavaşlatılacağını düşünenlerden biriydim.
Eskişehir’de Sakarya ve Sonolay gazetelerinde, İstanbul’da bir ihtisas gazetesi olan DÜNYA ve Nasıl Bir EKONOMİ gazetelerinde deneyim ve birikimlerim içeriği güçlendirerek, basılı medyaya zaman kazandıracağımız düşüncesini pekiştiriyordu. Son dönemlerde düşüncelerimin tersini kanıtlayan gelişmeler baskın hale gelmeye başladı.
Toplumun değişik kesimlerindeki elitlerin bile yazılı metin okuma meraklarının hızla gerilediğini; dikkat sürelerinin iyice kasıldığını, analizden çok sloganlarla yetinmenin hızla öne çıktığını gözlemliyorum.
Biliyorum ki, her büyük oluşumun yararlı yanları olabileceği gibi zararlı yönleri olabilir…
Yeni medya düzeni dijital platformlarda kolay erişilebilir metin ve görsele dayanıyor; mesajın düşünce geliştirme işlevi çok da önemsemeden, günlük iletişimin malumat odaklı kısa mesajları yaygın kabul görüyor.
İnsanların deneyim ve birikimleriyle test etme fırsatı bulamadıkları haberlere inanmasının yarattığı “vasatlık” tedirgin edici boyutlara ulaşıyor. En büyük korku, vasat bilincin küresel kurumları işletemeyeceği, insanlık değerlerini koruyamayacağı, barışı sürdürmeyi mümkün kılamayacağı yönünde… Yeni medyanın potansiyel yararı ise, küresel anlamda “homojen kültür” yaratabilecek olanaklara sahip olması.
Merak ve sabrı yazıyı bu noktaya kadar okumaya yetenlerden bir talebim var: “Kısa mesajla eletişim kurarsınız, ama düşünce geliştiremezsiniz” saptamasının bize ulaştırdığı mesajı kendi zihninizde sorguladıysanız, ürettiğiniz çözümleri [email protected] adresine iletin. Düşündüklerimi sizlerin aklıyla test etmek istiyorum: Kısa mesajlı iletişim, okuma tembelliği, sosyal etkinliklere aktif katılımda çekingenlik , slogan fetişizmi bizi daha iyi bir yaşama taşır mı?
Gelin insan olmanın çok önemli özelliği olan “geleceği kurgulama ve geleceğe miras bırakma için beklenti yönetiminin” özüne sadık kalarak, yanılabilme özgürlüğünü de kullanarak sorunun yanıtını verelim.
Kendi iç dinamiklerimizi harekete geçiremezsek, başkalarının çizdiği haritalar bizi yanlış adreslere götürebilir. Çağın fırsatlarını da düşünerek tuzaklara düşmeyelim…