On gün kadar Mersin, Tarsus, Antakya, İskenderun yörelerinde gezindikten sonra şöyle ağız tadıyla gördüklerimizi yazıp, yiyip içtiklerimizden söz edelim dedikse de ne mümkün. Gezinin son günlerinde Beyoğlu’nda patlayan bomba, yitirdiğimiz ve yaralanan canlar, yaşanan korku ve ruhsal sarsıntılar, zaten sallantıda olan yaşama sevincimizi hepten aldı götürdü. İnsanın canı ne yazı yazmak istiyor ne seyahat anılarını paylaşmak. Oysa ben Mersin Silifke ilçe merkezine 25 km mesafede Antik Narlıkuyu Limanının kıyısında yenen lagosun özel lezzetinden, hemen yanı başındaki yer altı sularının yıllar süren aşındırması sonucu oluşan ve yöre halkının verdiği isimle “Cennet ve Cehennem” adlı obruklardan söz edecek, Mersin künefesi ile Antakya künefesinin aynı olmadığını, kömbe adlı nefis kurabiye ile ilk tanışıklığımı, köpüklü kerebiç tatlısını pek sevemediğimi anlatacaktım. Kazılan her yerin altından tarih fışkırdığını, mesela Tarsus’ta Danyal Makamı camisinde abdesthane yapmak için yapılan kazılarda Roma döneminin en geniş köprüsüne rastlanabileceğini, Antakya’da otel yapımı için yapılan hafriyatta bir Roma şehri ile karşılaşabileceğinizi ve oteli antik kentin üzerine çelik konstrüksiyon ile kurup, otel müşterileri odalarından aşağıya baktıklarında Roma caddelerini, sokaklarını ve hatta Roma hamamını görebileceğini anlatacaktım. Mersin Erdemlideki “Kanlıdivane” adlı antik kenti mutlak görmeniz gerektiğini, Kanlıdivane obruğu olarak adlandırılan çöküntünün etrafında Helenistik dönem boyunca oluşan yerleşimin yedinci yüzyıla kadar devam ettiğini, 15. Yüzyıldan sonra ise Türkmen gurupların yerleşimiyle yaşanan tarihsel uygarlıkların birlikteliğini biraz hüzün, biraz şaşkınlıkla izleyeceğinizi söyleyecektim…
Oysa şimdi sadece bombalı saldırı sonrasında güvenlik kaygısının yoğun olduğu bir seçim sürecine mi girildi sorusu aklıma geliyor. Yine mi aynı kötü senaryo kurgulanıyor? Önlem olarak sınırlarımızı kontrol altına alamıyoruz belki ama cadde kenarına dizilmiş beton saksıları kaldırıyoruz. Arka planda, yaratılan terörün baş sorumlusu olarak Amerika’yı görmemek için sanırım kör olmak lazım. Daha ne kadar sürecek bakalım bu müttefiklik oyunu? Bu arada söylemeyi unuttum, Cennet ve Cehennem çukuru arasında 80 metre mesafe olmasına karşın Cehennemin değil ama Cennetin dibine gidebiliyorsunuz, Cennet adlı obruğa asansör yapmışlar aşağıya inip mağaranın ağzına kadar yürüyebiliyorsunuz, ancak Cehennem çok dik ve sarp olduğu için oraya inmek mümkün değil. Zaten Türk insanın oraya inmesine de gerek yok, nasıl olsa hep birlikte cehennemin dibinde yaşıyoruz…