Koskoca Fizik Profesörünün doğa yasalarını ve insan aklını hiçe sayarak ettiği “bina öldürmez Allah öldürür” lafından sonra “Aydınlanmanın Önemi” başlıklı yazı yazmış, ülkenin en büyük sorunun “aydınlanma hamlesi” olduğunu söylemiş ve “aydınlanmanın” bir insanlık mirası olduğunu belirtmiştim. Ne yazık ki halk olarak Cumhuriyet devrimleri ile çok yaklaşmış olduğumuz bu kırılma noktasına, bugün çok uzaklardan el sallıyoruz…
Tarihte modern aydınlanma hareketinin başlangıç merkezinde de “halk” kavramı vardır. Modern felsefenin kurucusu sayılan Descartes (1596-1650) bir diyalogunda filozoflarla teologların gerçeğin ne olduğu konusunda anlaşamadıkları için halkı tribün olmaya çağırır. Onların kendi başlarına bırakıldıklarında gerçeğin ne olduğu hakkında karar vermenin mümkün olamayacağını dile getirir. Bundan dolayı Descartes Filozoflarla Teologlar arasındaki kavgada halkı hakem olmaya çağırmaktadır. Ancak halkın yargıç olma işlevini yerine getirebilmeleri için eğitilmeleri gerekir der. Dolayısı ile halka büyük bir işlev yükler. Halktan bu yüksek kararı verebilme yetisi kazanmasını ister. O günden bu yana pek de büyük bir aşama katedilmiş sayılmaz. Her şey dönüp dolaşıyor yine eğitimli bir halk kavramında düğümleniyor…
Yaşadığımız acı deneyimler, bunca çığlık ve gözyaşı bu toplumun öğrenmesini sağlamıyor. Hakikat ile yüzleşmeden bilim ile barışmadan öğreneceğimizde yok. Her felakette aynı çaresizlik yaşanıyor. Aydınlanma sağlanmadan da bunu başaramayacağız. Dünya 1755 Lizbon depreminden beri aynı gerçekleri yaşıyor, aydınlanmış toplumlar öğreniyor, diğerleri ağlıyor. Aydınlanmanın büyük filozofu Voltaire Ortaçağ’ın mistik baskısından çıkmak için çabalayan Avrupa’da büyük kayıplar verilen Lizbon depremi için yazdığı şiirsel ve eleştirel yaklaşımında basitçe, depremin yalnızca ve sadece bir doğal afet olduğunu anlatmakta, bu tip felaketlerin ortaya çıkışında Tanrı’nın parmağının olmadığına, doğa yasalarının dile geldiğine vurgu yapmaktaydı. Rousseau ise henüz sosyal bilimler disiplini kurulmamışken, sınıf bilinci henüz kâğıda dökülmemişken tüm bu felaketlerin yoksulların başına niye geldiğini irdeleyen metinler karalamıştı. 1755 ile 2023 arasında kaç yıl var? Aydınlanma çağından bugünlere yollanan mesajları çözememişiz daha, aynı tartışmalar gündemde hala. Bugünün bilim insanları “kimse bizi dinlemedi, jeolojik ve jeofizik uyarılar havada kaldı” diye haklı serzenişlerde bulunuyorlar. Hakikatle ve bilimle barışmadan asla düzlüğe çıkamayacağız…