Bir seyahat arasından sonra yine beraberiz.
Ekonomide yaşanan sorunlar gündemin en üst sırasında yer almayı sürdürüyor.
10 bin TL maaşla zorunlu ihtiyaçlarını bile karşılamakta güçlük çeken milyonlarca emeklinin çilesi bitmiyor.
Artan fiyatlar nedeniyle çarşı pazar adeta yangın yerine dönmüş durumda.
Sebze, meyvede gramla satış dönemine girildi.
Kavanozlar dolusu reçel yapmak, salça kaynatmak artık eski yıllarda kaldı.
Vatandaşlar market market gezerek en ucuz ürünü bulmanın derdinde.
Alım gücü düştüğü için işleri azalan esnaf da satışların azalmasından şikayetçi.

Milyonları mağdur eden geçim derdine çözüm üretmesi gereken iktidarın ise sorunlara bakış açısı çok farklı.
Cumhurbaşkanı, ülkedeki fiyat artışlarını ‘CHP’li belediyelerin ekmek fiyatını arttırmasına’ bağladı.
Hazine ve Maliye Bakanı ise açlık sınırının bile altında kalan ‘asgari ücretin yüksek’ olduğunu söyledi. 
Milyonlarca kamu ve özel sektör çalışanının ücret artışının ya da kira artış oranlarının belirlenmesinde esas alınan ekonomik verileri yayınlayan TÜİK ise sorunlu bir kurum olmayı sürdürüyor.
Fiyat artışlarına esas olan sepetin içindeki mal ve hizmetlerin fiyatlarının açıklanmaması önemli bir güvensizlik unsuru olmaya devam ediyor.
Kısa süre içinde yayından kaldırılan enflasyon sepetindeki mal ve hizmetlerin fiyatlarının yaşamın gerçekleriyle hiçbir ilgisinin olmadığı da anlaşıldı.
TÜİK’in rakamlarına duyulan güvensizlik kamu vicdanını yaralamaya devam ediyor.
“TÜİK enflasyonu düşük gösteriyor” eleştirileri yaygın bir görüş haline gelmiş durumda. 
Tam da böyle bir yıpranmışlık ortamı varken TÜİK Başkanının önceki gün yaptığı açıklamalar kafaların daha da karışmasına neden oldu.
TÜİK Başkanı “Enflasyonun %75 olması ile %45 olması arasında fark yok” dedi. 
Matematik ve istatistik bilimini en etkili şekilde kullanması beklenen bir kurumun başkanının sözlerini anlamak gerçekten de mümkün değil.
Kurum tarafından üretilen verilerin anlamını bilmeyen, rakamsal sonuçlardan ‘çıkarım yapamayan’ yöneticiler ile karşı karşıyayız.
Ayrıca başkan talihsiz açıklamasının devamında “Hayat pahalılığını psikolojik” olarak yorumlamış.
“Tok, açın halinden anlamaz” mı demeli?
Söylenecek çok söz var elbette ama yorumu siz okuyuculara bırakıyorum.

Makam aracı kullanan TÜİK Başkanı kendi aracına yakıt alsaydı ya da lojmanda oturmasaydı ne kadar kira verecekti hiç düşündü mü, bilemiyorum.
O zaman da fiyatlarla ilgili ‘psikolojik’ diyecek miydi merak etmemek elde değil.
Yaşamın gerçeklerinden kopuk olan yöneticiler ne yazık ki açlık sınırının altında gelirle mücadele eden milyonlarca insanın yaşamındaki küçük rakamsal artışların etkisini bile anlayamayacak durumdalar.

Gelinen noktada milyonların sorunu olan ücret artış talebi karşısında “kamuda tasarruf tedbirlerini” gündeme getiren iktidar “İtibardan tasarruf etmek” yerine “tasarrufu yine halktan” bekliyor.
Yolcu garantisi verilen oto yollar, köprüler
Hasta garantisi verilerek inşa edilen şehir hastaneleri
Yolcusu olmadığı halde güvence verilen hava limanları
Cumhurbaşkanlığının sayısı tam olarak bilinmeyen uçakları
Pahalı makam araçları, dakikalar süren konvoylar ve koruma giderleri
Ne yazık ki “Kamuda tasarruf uygulamasının” dışında tutuluyor.
Diğer yandan yeni ‘vergi paketiyle’ elde edilecek gelirin yatırıma ya da istihdama yönlendirilmek yerine ‘bütçedeki kara delikleri kapatmak’ için kullanılacağını da tahmin etmek güç değil.

Ücret düzenlemeleriyle ilgili hiçbir derde deva olmayacak ‘formül arayışları’ bir yanda,
Emekliler, ücretliler ‘sefalet içinde değil insanca yaşamı’ hak ediyor.