Her ne kadar bütün bilimler zamanla felsefeden doğmuş olsalar da günümüzde felsefe ile bilim arasında kesin bir ayırım vardır. Öncelikle ikisinin de soruları farklıdır. Felsefenin sorusu “nedir?” olurken (“Bilgi nedir?”, “Doğru nedir?”, “Güzel nedir?”, “Özgürlük nedir?”, “Devlet nedir?” gibi), bilimin ise sorusu “nasıl?” veya “neden?” olur. Bir yerde yazdığına rastlamadım ama bana göre felsefenin en büyük sorusu “İnsan nedir?” dir. Sahi insan nedir? O kadar fazla tanım yapılmış ki buralara sığmaz. “Aklı sayesinde diğer aynı canlılar ailesinden ayrılan, omurgalı bir memeli” tarzında kendimizce bir tanımla geçiştirelim. Ayırıcı özellik “akıl” oluyor. Sadece “akıl” yeterli mi insan olmaya? İranlı sosyolog Ali Şeriati’nin de güzel bir saptaması vardı: “Yer yüzüne yollanmış iki ayaklı canlılara beşer denir, insan ise içinde sevgi, saygı, hoşgörü, ahlak, iyilik, doğruluk gibi hasletleri barındıran türdür. Her insan beşerdir, ancak her beşer insan değildir…” İnsan bazen belli durumlarda kendi çıkarları zarar görse de doğruyu seçebilir: “Doğru olan budur etik olanı yapmak gerekir” şeklinde karar alabilir. İnsan bazen öyle olur ki kendine rağmen davranabilir, zarar görebileceğini bile bile diğer insanların çıkarına hareket edebilir. Yani insan kendisini aşabilen bir varlıktır. İnsanda “insan olmak” potansiyel olarak “bir olanak” halinde vardır, ama her insan da “insan” sayılmaz…
İnsana dair güzel bir hikâye var sosyal medyada, Sunay Akın anlatıyor, sizlerle de paylaşayım: Adamın biri Pazar günü uyanmış ve kararlı o gün evden çıkmayacak, pijamasını bile çıkarmayacak. Emekçi adam bütün hafta çalışmış, pijama terlik takılacak, dinlenecek. Ama oğlu yanına gelir ve “baba bugün Pazar, söz vermiştin beni sinemaya götürecektin” der. Adam verdiği sözü anımsar ama dışarı çıkmak istememektedir, hemen bir bahane bulmaya çalışır. Elindeki gazete okurlarına o gün bir dünya haritasını armağan olarak vermiştir. Adam haritayı alır puzzle parçaları gibi yırtar yırtar çocuğun önüne koyar, “oğlum git odana dünyayı düzelt, söz işin bitince sinemaya gideceğiz” der. Çocuk nereden bilsin dünyayı, ama sinemaya gideceğiz lafını duydu ya kâğıt parçalarını kucaklar odasına gider. 5-10 dakika sonra bir ses “baba bitti gel”. Koridoru uçarak geçer adam, bakar çocuğun odasında dünya haritası bütün parçaları doğru olarak yerleştirilmiş bir şekilde yerde duruyor, çocuk da yanında. “Baba hadi sözünü tut, çıkar pijamanı sinemaya gidiyoruz.” “Oğlum ne sineması, nasıl yaptın sen bunu?” Çocuk yanıt verir, “çok kolaydı baba verdiğin dünya haritasının tam arkasında bir insan resmi vardı, insanı düzeltince dünyada düzeliyor!..”