Bugünlerde okul mezuniyetleri, üniversite sınav sonuçları başarılı olan gençleri sosyal medyaya taşıdı. Ya kendileri ya da ebeveynleri tarafından başarıları sosyal medyada tanıdıklarla, dostlarla paylaşıldı. Görüntülerin altındaki yorumlarda en çok “kısmeti, bahtı, yolu açık olsun” şeklinde iyi dilekler yazılıyor. Hiçbir dönemde bu denli kader kısmete terk edildiğimiz olmamıştı. Bu kaos ortamında liyakatsizlik ve tarafgirlik diz boyu olunca, başarılı da olsa insanın geleceği kadere, kısmete, şansa daha bağımlı oluyor. Öyle ya belirsizlik ve düzensizlik insanın neyle karşılaşacağını ve onu neyin beklediğini de belli etmiyor. Kadere, kısmete ve şansa bu kadar bağımlı bir fıtrat düzeninde, “kısmetin açık olsun” dileğinden daha gerçekçi bir dilek dilemekte düşünülemiyor doğrusu. Kısmet ve şans denilince aklıma bir Aziz Nesin öyküsü geliyor yüzümde de bir gülümseme beliriyor. Bizim köşede gerçi “Ezop’tan hikayelere” döndü ama sizle de paylaşayım, ne yapalım insanımız öykülere bayılıyor…
Aziz Nesin dost ağırlamada, yedirme içirmede, ikramda bonkör bir adamdır. Fakat, çöpe giden bir pirinç tanesine bile üzülür. Nesin aynı zamanda çok cimri de bir adamdır. Cimriliğini kendisi ilan etmiştir: "Ben çok cimriyimdir. Bu cimrilik emeğe olan saygımdandır" diyerek cimriliğinin nedenini açıklar. Emek Aziz Nesin için kutsaldır. Tan gazetesinde köşe yazarı ve muhabir olarak çalıştığı yıllarda 50 lira maaş almaktadır. Geçim sıkıntısından "al takke ver külah" yaparken bir tanıdığına 50 lira borçlanır. Bu ay olmadı gelecek ay derken, alacaklı bir gün iyice sıkıştırır. Aziz Nesin adama; "yarın saat 11.00'de gazeteye gel paranı al" demiş bulunur. Borcunu ödemesinin tek yolu; çalıştığı Tan Gazetesinin patronu Halil Lütfi'den avans almaktır. Patron, Aziz Nesin'den daha cimri, aynı zamanda huysuz bir adamdır. Fakat, cimriliğinden dolayı Aziz Nesin'i çok sever. Nesin, gazetedeki mürekkep hokkasına özel kalemini batırmış adam değildir. Mürekkep uçar diye, hokkanın ağzını açık bıraktığı hiç görülmemiştir. Herhangi bir nedenle, gazetenin tek yaprak kağıdını özel işi için kullanmamış, gazetede kullandığı her eşyayı gözü gibi korumuştur. Aziz Nesin aynı zamanda çalışkan, okunan ve sevilen bir yazardır. Bir gazete patronu böyle bir adamı sevmesin de kimi sevsin?..
Aziz Nesin, alacaklısı geleceği gün saat 10.00'da patronu Halil Lütfi'nin odasına gider: “Efendim, birisine 50 lira borcum var. Buraya gelecek, bu ayki maaşımı avans olarak verin de adama borcumu ödeyeyim”. “Ne zaman gelecek adam?” “Saat11.00'de”, “11.00'de gel al parayı”. Aziz Nesin saatin zaten 10.00 olduğunu adamın az sonra geleceğini ve parayı şimdi vermezse mahcup olacağını söyler. Patron Nuh der peygamber demez, “11.00 de gel al!” “Neden illaki 11.00’de?”. Patron, “Yav Aziz; saat 11.00'e kadar bakarsın adam ölür, ben sana parayı vermekten kurtulurum. Bakarsın sen ölürsün, ben yine parayı vermekten kurtulurum”. Aziz Nesin dayanamaz; “Efendim; bende bu kısmet varken ne adam ölür ne ben ölürüm. Siz ölürsünüz ben parayı alamam. Siz şimdi verin şu parayı…”