Dünyanın gelişme tarihiyle de özdeş olan evrensel gelişmenin karakteristik özelliği, gelişimin tarihsel süreç içerisinde tabaka üzerine tabaka koyarak hep yeni bir şey doğurmak, yeni bir şey ortaya koymak şeklinde olmasıdır. Burada hiçbir şey gökten birdenbire düşmemiştir. Daha önce hazırlıklar içinde var olmadan, hiçbir belirti vermeden bir şeyin öylece ortaya çıkması söz konusu bile değildir. Sürekli bir doğma ve evrimin bitip tükenmeyen yaratma süreci içinde yeni, eskinin bağrından türer. Demem o ki yaratma mekanizması “ben yarattım oldu” değil de eskinin üzerinde oluşan birikimin yavaşça ortaya yeni bir şey çıkarması şeklinde olur. İnsan denen mahlukatın da ilk şekli yaklaşık yedi milyon yıl evvel görünmüş, bu günkü görüntüye varış bayağı uzun sürmüştür. Sürenin uzunluğu evrimin işleyişini anlamakta zorluk çıkarıyor, bunun için “Kozmik Takvim” diye bir kavram yaratılmıştır…
Biz daha 500 yıl evvel ne olup bittiğini belleğimizde canlandıramazken milyarlarca yıl önceyi nasıl anlayacağız ki? 14,5 milyar yıllık evrenin oluşumunu bir takvim yılına sığdırırsanız 40 milyon yıl bir güne denk gelmektedir. 40 milyon ile 365’i yani bir yılı çarparsanız 14,5 milyar sayısını bulursunuz. Yani "Büyük Patlama"dan bu yana geçen süreyi, yani evrenin yaşını. Kozmik takvime göre insan ömrü bir saniyenin altıda biri, başka bir deyişle tam on salise sürüyor. İsa'nın doğuşundan bu yana dört saniye geçti. Dört saniyede neler olup bittiğini bir düşünsenize.  Bin yıllık Ortaçağ iki saniye kadar sürdü kozmik takvime göre. Kelebeğin bir haftalık ömrü bizim için acınacak kadar kısa, kendisi için epeyce uzun olabilir. Kullandığımız miladi takvimi biz yaptık, Kozmik takvimi de öyle. Bu takvimi bilmek, olayları ona göre yorumlamak hem geçmişi anlama hem de evrenin oluşumundan beri geçen süre içinde insan yaşamının ne kadar da az bir süre kapsadığı düşünmek açısından yararlı olabilir. Belki 14,5 milyarlık yaşlı evrende biz insanların kısacık yaşam sürelerinin sone erme sırasının çok da önemli olmadığını anlayabiliriz. Peki bunca kavga, bunca savaş bu minnacık yaşam süresi için değer mi? Kalp kırmaya bile değmez...