Ülkemizde kasaba kültürünün nerelere sindiğini, nasıl alan genişlettiğini anlatmayı sürdürmek istiyorum. Ülkemizin yeni bir yüzyılda ilerlemesinin büyük engelinin kasaba kültürü tuzakları olduğunu düşünüyorum. Özellikle teknolojik gelişmenin üretim süreçlerinde yarattığı bireyselleşe eğilimini yanlış okuyarak, sadece kendisiyle fazla meşgul olan ego şişmelerinin “kargadan başka kuş yok” diyen anlayışın yaygınlaşmasından endişeleniyorum.
Kasaba kültürü dediğimizde, kent ya da kasabaların kahvelerinde gün öldüren insanlarla sınırlı olduğu düşünmemeliyiz. Bu algılamanın günlük söyleşilere yansıması ve ortak bir davranışa dönüşmesiyle sınırlı olduğu da sanılmamalı. Daha kapsamlı etkileri olduğu asla göz ardı edilmemeli.
Çağımız “kişiselleşme” çağıdır; ülkeleri yönetenlerde “kişiselleşme eğilimi” güç kazanmaktadır. Kişiselleştirme eğilimi güç kazanınca “kişi davranışlarını öngörme zorluklarını” dikkate almak gerekir. Kurumların öngörülebilir olmaları, kişilerin öngörülebilir olmaları üzerinde özenle durulması gereken değişkenlerdir.
“Yarını bugüne eklemeyin”
Güven Sak’ın 18 Kasın 2024 günü Ekonomi’deki yazısında Stellantis CEO’su Tavares ‘in “Yarını bugüne eklemeyin” uyarısı yanında “ Geçişler uzun sürerse bugünü yarınla değiştirmiş olmazsınız, yarını bugüne eklemiş olursunuz” dediğini, ena akım petrol kökenli yakıtlarla çalışan araçlardan elektrikli otomotiv üretimine geçişe gönderme yaparak ülkemizle ilgili not düşüyor: “ İleriye yönelik gözlerimizi kamaştıran, hepimizi aynı anda heyecanlandıran büyük bir hedef yok,” bu yokluğun ülkemizin en büyük eksikliği olduğunu da belirtiyor.
Yarını bugüne eklemek, geçmişte bir “altın çağ” yaratarak insanları gerçekçi olmayan özlemlerin peşinden sürüklemek de kasaba kültüründen beslendiği kadar onun yeniden üretilmesini de kolaylaştırır.
Kasaba kültürünün beslendiği kaynaklardan biri de mesleksizliktir. Çetin Altan, 8 Temmuz 1996 günü Yeni Yüzyıl’daki yazısında, “ Geçmişi yalana dayalı bir toplum, günün gereklerini görerek yaşayamaz. Kendi kendini övmeye dönük bir propaganda aracının, efsanevi yaklaşımların okullara kadar şırıngalanmaları Türkler’in genlerindeki mesleksizlikten kaynaklanır” diyor. Pof.Dr. Kenan Gürsoy’la yapılan 21 Kasım 1999’daki söyleşide paylaştığı genellemede, “ Türkiye’de aklar ve karalar, iyiler ve kötüler daima uçlar diye düşünülür. Benim dilimi konuşmayan, benim üslubumu kullanmayan, benim insanlarımdan olmayan adeta olmaması gereken insan olarak düşünülüyor. İnsanlar arasında bir iletişim ve onu kabullenme problemi var” yargısını paylaşıyor. Prof.Dr. Kemal Karpat’ın Zaman gazetesinde 1 Ağustos 1990’da başlayan ve üç gün süren açıklamasının bir yerinde, “ Türkiye’nin bütün meselelerini belli bir ideolojiyi tümü ile kabul ederek toptan çözeceğini savunanlar var. Bunlar kendi görüşleri dışında her şeyi reddetmeye hazırdır. Toptancı bir anlayışları vardır” değerlendirmesini yapıyor.
Düşünce insanlarımızın toplumu tanımlarken ortaya koydukları gerekçeler, kasaba kültürüne yakın, yeni dalganın gerektirdiği kültüre uzak olduğumuzu gösteriyor.
Yeni teknolojiler, kas gücünün uzantısından zihin gücünün usantısı haline geldi.
Teknolojilerin yeni nitelikleri değişmeleri doğrusal değişmeden çıkararak katlanarak değişme aşamasına getirdi.
Teknolojideki nitelik değişmeleri uzayın derinliklerine, sonsuz büyüklük kadar, atomaltı ve hücre altı sonsuz küçüklere erişebilme, yapılarını açtı; doğanın canlı ve cansız varlıkların iletişimlerini ve işlevlerini kavrama alanlarımız genişliyor.
İnsanlar arasında bağlantı, iletişim-etkileşim, rekabet ve işbirliklerinin örüntüsü farklılaşıyor.
Teknolojinin nitelik değiştirmesi, bugüne kadar insanların performansını artırmanın ötesinde şimdi insanın yerini alarak varoluşsal bir tehdit oluşturuyor.
Gözleme, izleme, ölçme, sayma, görselleştirme ve kavramsallaştırma alanlarında teknolojinin kapsama alanlarını başka boyutlara taşıyor.
Özellikle yapay zeka bağlamında, “organik zihinsel yaratıcılık”, hızla “mekanik yaratıcılık” alanlarına ilerliyor ve bu yeni oluşumun nasıl bir “bürokrasi” yaratacağı; üretim ve bölüşüm ilişkilerinin hızı ve yönünün ne olacağı konusunda henüz netleşen bir kuram, model ve analiz metotları oluşmuş değil.
Günümüz baskı eğilimlerini yaratan teknolojik gelişmelere uyum sağlayabilmemiz için kasaba kültürünü aşan yeni bir kültür oluşturma, olgunlaştırma ve çoğaltmaya ihtiyacımız var.
Seferberlik ilan etmeliyiz
Kasaba kültürü üstüne düşüncelerimizi paylaşırken, Prof.Dr. Ali Yaeycıoğlu’nun, “ “Köklü geleneklere sahip olmak yeterli değildir” önemli olan “ ortak bir tarih anlatısı ve birlikte geleceğe yolculuk etme iradesine” anlatımından esinlendiğimizi daha önce belirttik. İradede “ büyük aşınma” saptamasının da bizi kaygılandırdığını yazdık. İlber Ortaylı 10 Kasım 2024 günü Hürrriyet’teki yazısında , “Büyük devletlere karşı diş geçiremeyebilir, ancak biz, sanırım yeterince büyük olmaktan ziyade, önemli ve hacimli bir ülkeyiz… Meseleleri büyütmekten kaçınmalıyız” uyarısından yola çıkarak, kasaba kültürün etkilerinin daha da büyümesine engel olmak için hepimiz durum değerlendirmesi yapmak için kendimize aynı tutmalıyız.
Durum değerlendirmesi yaptığımızda ortak tarih anlatımı ve birlikte geleceğe yolculuk etme iradesinde aşınma varsa, bu kasaba kültürünün işini kolaylaştırır. Bir de “ yeterince büyük olmaktan ziyade, önemli ve hacimli bir ülkeyiz” genellemesi açısından bakarsak, kasaba kültürünü kırmak için neden seferberlik ilan etmemiz gerektiği daha net anlaşılır.
Haftaya: Kasaba kültürü yazılarına Selim Süleyman’ın eleştirisini yayınlayacağız,