İran’da Firdevsi, Azerbaycan’da Genceli Niyazı, Gürcistan’da Şota Rustaveli Kafkasya’nın güneyindeki kadim topraklarda dilleri ve kültürleri nesilden nesle taşıyan önemli şairlerdir. Bu kültür insanlarının kendi halklarına çağrılarının merkez düşüncesi, ”Bir sevda peşine düşmez, vazgeçilmez bir ideal peşinde ve yaratmak istediğiniz sonuca odaklanırsanız, özünüze düşman olursunuz” cümlesiyle özetlenebilir.
Geçmiş dönemlerde olduğu gibi günümüzde de “özümüzü yönetme” becerimiz, tutarlı kimlikleri ve kişilikleri derinden etkiler; sosyal, zamansal, mekânsal, deneysel ve psikolojik mesafe ayarlarımızın verimli kullanmamıza yardımcı olur.
Kasaba kültürünün üretim ve kendinle başa çıkmanın gerektirdiği ilke ve kural bağlamı yoktur.
Kasaba kültürün israfı
Öz düzenleme süreçlerinden yararlanarak düzeni, dengeyi ve döngüyü koruyarak yaşamı anlamlı hale getirebiliriz. Bireyler ölçeğinde olduğu gibi gezegenler ölçeğinde de fiziksel süreçlerdeki güçler dengesi açısından düzeni koruyan yasalar, dengeyi sürdüren oluşumlar ve döngüyü sağlayan mekanizmaların hepimizin deneyimlediği yaşam sürecidir. Bu süreçte olumsuzluk ne denli gerçeklikse, olumluluk da o denli gerçekliktir.
Olumsuzlukları azaltan, olumlulukları artıran bir sevda peşinde olmayan, özüne düşman olur. Özümüze düşmanı olmanın kaçınılmaz sonucu da güvensiz ve husursuz yaşamdır.
Hayallerimiz kadar akıl süzgecinden geçen düşüncelerimizin toplumsallaşması gibi makro oluşumlar kadar, mikro ölçekte kişilik oluşumları da uygun bir ekosistem gerektirir. Ekosistemimiz önyargılarımızı ve dışlanmalarımızı aşmamıza yardımcı olacak “birleşme alanları” bulursak, toplumsal enerjimiz çözümlere odaklanır. Birleşme ve güç alanları yaratma yerine, onlara erişmenin önü kesilirse fantezilerimiz ve önyargılarımız yoğunlaşır ve derinleşir; tek doğruculuk ve tek tip düşünce baskın hale gelerek gelişmelerin önü keser.
Kasaba kültürü ekosistemi, özgüveni artırmaz, tersine güvensizlik kapsama alanını genişletir. Güvensizlik geçerli olunca, öğrenme ve kendimizi yetiştirmemiz de deneyim kazanmaya dayalı olmaktan uzaklaşır, “kulak kirliliği” üzerine kurulu belirsizliğe yönelir. Geçiş süreci olan kasaba kültüründe, malumatı bilgi sanan, ayrıntı bilgisine sahip olmayan , yetinme yerine yakınan vasatlık ve sığlık etkili olur.
Kasaba kültürü ekosistemi, farklılıklara ve aykırı olana kapalıdır. Dışa ve dünyaya açık değildir. Kasaba kültürünün ağır bastığı yerlerde sürekli öğrenme ve kendini yeniden üretme düzeyini yükseltmek zorlaşır.
“Rasyonel yurttaş”
Kasaba kültürü “ortak bir tarih anlatısı ve birlikte geleceğe yolculuk” yaparak yönetim sistemlerini etkinleştirme ve verimliliklerini artırma ilkesinin yaşama taşınmasını da engeller. Bireylerin çıkarları “toplumsal bağlama” dahil edilirse güç birliği olumlu sonuçlar üretir. Kasaba kültürü üretim bağlamı ve öz düzenleme mekanizmalarına kapalı olduğundan “toplumsallaşma süreçleri” ile “öznelleşme” arasındaki bağlantıyı kavramaktan da uzaktır. Kavrayışın uzağında olma, bir yandan “kütle üretimini hızlandıran” öte yandan da “üretimi bireyselleştiren” yeni dalga üretim örgütlenmesine uyumun sürecini de verimsizleştirir.
Yapay zekânın yarattığı olası yeni “geçim örgütlenmesi değer yaratma zincirinde konumlanmamız” hayati önemde sorunlarımızdan biri. Yaklaşan dalgada konumlanma biçimimiz gelecekteki refah düzeyimizi belirleyecek. Böyle bir bakışla, kasaba kültürü, tanıdık-bildik olanlarla ilgili aslı astarı olmayan dedi-kodular yanında , ayrıntı bilgisine dayanmayan döviz kurları, faiz, borsa hareketleri gibi makroiktisadi fetişin herkes için yarattığı tehlikeler hakkında yoğun tartışmalar yapmak gerekir. Eğer dedikodularından beslenen kasaba kültürüne savaş açmazsak, Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılını gerektiği gibi değerlendiremeyiz.
En iyisi sözü Hacı Bektaş Veli bitirsin: “ Hararet har’dadır sac’da değildir/ Maharet baş’tadir, saç’ta değildir/ Her ne arar isen kendine ara/ Küdüs’ de, Mekke’de, Hac’da değildir.”