Freud; "Dürtüsel yatkınlıklarımız ve çevremiz göz önüne alındığında, diğer insanlara duyduğumuz sevgi, insanoğlunun varlığını sürdürmesi açısından en az teknoloji kadar vazgeçilmez sayılmalıdır" diyerek, başkaları için besleyip büyüttüğümüz sevginin türümüzü sürdürebilmemiz açısından önemini vurgulamış oluyor. Oysa teknolojiye verilen önem artarken, bir başka insana duyulan sevginin azalması, hatta insan sevmezliğin, bir salgın gibi yayılması günümüzün bir gerçeği. Kapitalizm ve bugün yaşadığımız onun özel formu neoliberalizm; sevgi yerine boşluk duyguları, yaygınlaşan depresyon ve kaygı bozuklukları tohumlarını ekerek bir tür sevgisizliği biçmeye başladı bile. İnsanları birbirlerine ve diğer canlılara bağlayan o görünmez bağlar olmadığında kişi dünyayla baş edemez oluyor, başkalarıyla nasıl ilişki kuracağını bilemiyor, askıda olan zayıf bağlar da kopuyor.  Neoliberalizm, kopan bu bağları tüketime bağlayarak varlığını sürdürüyor, olan insana ve insan ilişkilerine oluyor…
Mizantropi sözlük anlamıyla "insanlardan nefret etmek, ürkmek veya sevmemek" anlamına geliyor. Bu görüş ve düşüncelerin etkin olduğu kimselere ise “mizantrop” veya “mizantropist” deniliyor. Mizantropi, hümanizmin tam zıttı olmasa da insanın merkeze alınmaya layık olmadığını ifade ediyor. İnsanın doğası itibarıyla kötü olduğu düşünülüyor. Doğası gereği kötü olan bir canlı istemsiz de olsa kötülük yapar, yaptırır veya yapılan kötülüklere göz yumar. Tarih boyunca kendi nesline ve gezegende yaşayan diğer tüm canlılara zarar veren insanoğlu, bunu kendi çıkarları ya da korkuları nedeniyle yapmaktadır. Machiavelli’den Hobbes’a, Freud’dan Schopenhauer'a, Nietzsche’den Heidegger’e kalburüstü filozoflar “insanın kötü olduğuna” inanıyor. Oysa insanlık tarihinin son 200 bin yılına baktığımızda insanın rekabetten ziyade iş birliğine yatkın olduğuna ve Homo Sapiens’ den bu tarafa birbirimize olan güven esaslı dayanışma ile bugünkü uygarlığa ulaştığımız biliniyor. Üstelik Rutger Bregman’ın “Çoğu İnsan İyidir” adlı bir kitabı da var. Zaman zaman her birimiz insandan uzak yaşamak istediğimiz anlar olmuyor değil, ancak sonunda yine iki kelam edecek birini arıyoruz. Sözünü esirgemeyen bir mizaca sahip Emil Michel Cioran, hiç gözümüzün yaşına bakmıyor; "Öldüremediklerimizin cesetlerini gömeriz ruhlarımıza. Mizantropi, onların çürüyen bedenlerinden yayılan zehirdir, hepimizin içinde başarısızlığa uğramış bir infazcı yatar " diyor. Güce tapmanın, faşizmin, ırkçılığın ve bilumum siyasal vahşetin temelinde de benzer bir mizantropi vardır. Özünde "bana benzemiyor, benden değil, öyleyse yok et!" anlayışı, içinde yaşadığımız neoliberalizmin artığı “postmodern” günlerin sloganı değil mi?..