İsmine ‘Dünüyle bugünüyle Eskişehir’ grubunda rastladım ve Nevzat Erol aracılığı ile tanıştım. O tanışmada gördüm ki , ‘Kent Belleğine’ katkı sağlayacak epey bir birikimi var. Bu söyleşi de o anılardan ve tabii yaşam öyküsünden çıktı!..
“Kent Belleği” için söyleşi konuklarımı araştırıp, belirlerken titizlik gösteririm. Bunun sonucunda bulmakta da pek sıkıntı yaşamam açıkçası!.. Sıkıntı yaşamak bir yana, aralarında “zorunlu tercihler” yapmak zorunda kalışım da, “içsel bir sorun” oluşturur benim için…
Öyle de, çok kısa bir süre önce tanıdığım, yaşına göre genç bir kadın hemşehrimizi konuk edeceğim aklımdan geçmezdi doğrusu. Kendisini, söyleşilerimin ilk bölümü kitaplaştırdığım eserimde yer alan sevgili Nevzat Erol aracılığı tanımış olmam da ilginçtir.
Bilenler vardır, “Kırkalı Monşer” yakıştırması ile tanıttığım Nevzat Erol uzun yıllardır Mersin’de yaşamakta. Orada bir Üniversitede öğretim görevlisidir. Son “memleket ziyaretinde” bir mekanda buluştuk. “Benim de çok uzun yıllar önce tanıdığım ama görüşemediğim bir bayan arkadaşımı çağırabilir miyim?” dediğinde;
-Hayır demek ne mümkün!..
Hamdi Yücel’i tanır mısınız?
Tanışma faslından sonra, yukarıdaki soruyu sorunca hatırladım. Kısa bir süre önce, benim de üyesi olduğum “Dünüyle Bugünüyle Eskişehir” platformunda aynı soruyu değişik biçimde soran bir ileti aklıma geldi;
“-Ben Hamdi Yücel’in kızıyım. Babamı tanıyan var mı?”
Yanıt vermemiştim o zaman ama kuşkusuz “dünün Eskişehirlilerinden” pek çok tanıyan çıkmıştı Hamdi Bey’i. Sohbetin ilk anlarında kendisini tanıtırken soru bana da yönelince “tanıdığımı” söyledim doğal olarak…
-Kimdir Hamdi Yücel?
Masadaki üçlünün anılarından, merhum Hamdi Beyi kısaca tanıyalım;
Pek çok hemşehrimiz gibi Kırım dolaylarından çok yıllar önce göç edip gelen bir tatar ailenin çocuklarından biri. Doğal olarak;
-Sosyalliği ön planda bir kişilik!..
Kendisi evlerinin de bulunduğu Sakarya geçidinin hemen yanındaki işyerinde Kömür-odun ve inşaat malzemeleri ticareti ile uğraşıyor. Dedik ya “sosyal” biri. Bu süreçte 4 yıl şehrin ünlü spor kulüplerinden;
-Güllükspor’un başkanlığı…
Sonrasında siyaset de ilgi alanına girecek, CHP üyeliği derken aynı partinin Belediye Meclisi üyeliği. Ne zaman, derseniz?
-Selami Vardar’ın ilk başkanlığı (1973-977) dönemi. Dönemin ilk yılında Selami Bey’in Başkan Vekili.
(Bu arada okura bir kısa not: O zamanlarda belediyelerde komisyonlarla, Meclis Başkan ve Belediye Başkan Vekilleri Meclis üyeleri arasından 1 yıllığına seçilirlerdi,)
Aşnı zamanda Bülent Ecevit’in Genel Başkan seçildiği tarihi kurultay da, Eskişehir delegasyonunun üyelerinden biri…
***
Ve Reyhan (Yücel) Eler.
Geldik Hamdi Bey’in kızı Reyhan hanıma!..
O ilk tanışmada, akıcı ve düzgün anlatımıyla dikkatimi çekmişti. Babasının yanı sıra ilk gençlik yıllarına dair anlattıkları, sonraki yıllara ilişkin yaşadıkları…
Dinlediğimde “Kent Belleği” için bir söyleşi konuğu bulduğuma karar vermiştim. İşte o söyleşinden satır başlarıyla paragraflar;
Hamdi-Sebaat Yücel çiftinin ilk çocuğu. Sonrasında doğan Beyhan ve Seyhan da diğer kardeşler. İlkokul, evlerinin yakındaki İki Eylül!.. “Sonrası?” diyorum anlatıyor;
“- Hatırlar mısın bilmem. Hamamyolunda, şimdilerde Evkur denen binanın bitişiğindeki iki katlı eski bir yapı vardı. Oradaki Kız Enstitüsünde orta okuldayım. İkinci sınıfta, Halama arkadaşlık etmek üzere Bergama’da. Ertesi yıl yine Kız Enstitüsü ama yeri değişmiş. Orman Bölgenin arkasındaki binada orta 3 ve lise 1 aynı yapıda. Öğrenimim orada bitti!..”
***
“Bitişi” öğrenince şaşırmadım değil. 15-16 yaşlarında olmalı diye düşünmüştüm. “evet” deyip devam etti;
“-Evet, 16 yaşındaydım. Annemin bir süredir devam eden baskısıyla evlendirildim. Babamın basireti bağlanmış olmalı ki, anneme karşı koyamadı!..”
O zoraki evlilik, 5,5 ay sonra sona erecektir. Nedeni; şu son yıllarda ülkemin gündeminden eksik olmayan kocadan kaynaklı;
-Aile içi şiddet!..
Dramatik, ama o ölçüde “hayırlı” bir son… Unutmadan o evliliğin nişan yüzüklerini takan da, Belediye Başkanı Selami Vardar. “Fotoğraf var mı? diyorum saflıkla;
-Yok tabii, hepsi yırtılıp atıldı!..
Referans, muhtar Celil Başaydın!..
O iç acıtıcı anıya bir nokta koyup, çocukluk günlerine, anılara dönüş yapıyorum mecburen!..
-Güzel bir çocukluğum geçti Hüsnü Abi. Ailenin ilk kız torunu olduğumdan el üstünde tutuluyorum!.. Evimizin bir iki yapı ötesinde babamın işyeri, karşısında Musa Dedemin bakkal dükkanı. (Gülerek) Bisküvi, lokum, çikolata, leblebi, leblebi şekeri eksik olmazdı elimden!..
Devamında, evlerinin arkasındaki bahçedeki kiler-mutfak arası bir yerden bahsediyor. “İçi yağ dolu kocaman bir tencerede Şi’börek yapmayı öğrendim. Emine Babaannemden Tatar yemekleri yapmayı da…”
Bir başka anıyla noktalayalım bu bölümü;
“Bilirsin şimdilerde Pişi diyorlar. Biz peksimet derdik. Annem Cuma akşamları, özel dini günlerde yapar, komşulara dağıtırdım. Çevre esnafa da tabii. Kasap bir böbrek, Manav bir meyve, pastacı da bir dilim pasta koyardı tabağa. Ne güzel geleneklerdi bu ve benzerleri…”
Evet, güzel geleneklerdi gerçekten. Günümüzde unutulmuş, yok olmuş gelenekler…
***
Üçlü buluşmamızda söz etmiştik Belediye günlerinden, Nevzat Erol ve CHP Gençlik Kolları’nın diğer tanıdık isimlerden. Bunun ötesinden onlardan birini “platonik bir aşkla sevdiğini” de itiraf etmişti!.. Neyse;
-O gencin kim olduğunu es geçelim!..
Söyleşi sırasında da “Belediye girişten” söz edince ve kendisine şöyle bir bakınca “ne demek istediğimi” anlamış olmalı ki…
“-Yok Hüsnü abi, sandığın gibi değil. Babam aile ve yakınları için böyle işlere aracılık etmezdi. Benim başvurumu mahallemizin muhtarı Celal Başaydın yapmış. 17 yaşında olduğum için işçi kadrosundan işe başladım belediyede.”
1975 yılı olmalı. Selami Vardar ve Hicri Sezen’in başkanlıkları süresince 4 yıl Hesap İşleri Müdürlüğü tahsilat servisinde çalışma ve sürgün gittiği;
-Belediye Halinde ilk kadın emekçi…
Eskişehir’den Hollanda’ya bir gelin.
Belediyedeki çalışma günleri 1979’da sona erecektir. Çünkü 0 yıl, görücüler aracılığı ile tanıştırıldığı Hollanda’da çalışan bir gurbetçi ile evlenecek ve oraya yerleşecektir Reyhan hanım.
Yalçın Eler ile o evlilikten Elif ve Ersin adı verilen iki evlat sahibidir. Elif Hukuk tahsili yapar ve halen orada çalışmaktadır. Ersin ise inşaat işleri ile uğraşmaktadır. Hollanda ve Türkiye günlerini kendisi özetlesin;
“Orada 10,5 yıl kaldık. Çocuklar okul çağına gelince bir tanıdığın önerisiyle Manisa’da bir ev alınca oraya göç ettik. Vatandaşlık durumu nedeniyle Hollanda’ya da gidip geliyorduk tabii. Orada sosyalleştim diyebilirim. Manisa’da kaldığımız 19yıl süresince sosyal faaliyetlerim daha bir arttı. Örneğin orada Bedensel Özürlüler Derneğini kurup 4 yıl başkanlığını yaptım. Çok sayıda özürlü kardeşime elim değmiştir.”
Yerimiz azaldı!.. Manisa’dan sonra İzmir yerleşmesi Orada eşi Yalçın Beyi kaybeder. Şimdi günleri Eskişehir ve gurbetteki çocukları arasında gidip gelmelerle geçmektedir.
Biz özetlemeye çalıştık ama. Reyhan Hanımın hayatı yeri geldiğinde dediğimiz gibi “Hayatım roman” benzeri bi’şey. Zaten kendisi de “o romana” çalışıyor!..