Bilindiği gibi 1600 ve 1700'lü yıllardan itibaren dünyada büyük değişimler yaşanmıştır. Bu yıllarda Reform, Rönesans, Fransız İhtilali, Coğrafi Keşifler, Sanayi devrimi hep peş peşe gelmiştir. Ticaretin canlanması ve şehirlerin gelişmesiyle birlikte, ticaret ve zanaatla uğraşan yeni bir sınıf, yani burjuvazi ortaya çıkmıştır. Bu dönemde, burjuvazi bilim, sanat ve felsefe alanlarında da önemli katkılarda bulunmuştur. Hristiyan Ortaçağından çıkış sürecinde burjuvazi, Avrupa'nın ekonomik, sosyal ve siyasi dönüşümünde merkezi bir rol oynamıştır. Bu dönüşüm toprağa dayalı güç anlayışını yani feodal düzeni reddetmiş ve yeni bir çağa girişi muştulamıştır. Sonuç olarak tarihsel olarak Avrupa’nın Ortaçağ’dan çıkıp, modern toplumun şekillenmesinde kritik bir rol oynamıştır diyebiliriz. Ayrıca bir çağın kapanmasında öncü kuvvet rolünü oynayan burjuvazinin ulus devletlerin oluşumuna da katkıda bulunduğunu söyleyebiliriz…
Ülkemizde hüküm süren İslam Ortaçağı üzerine “yerli ve milli” burjuvazimiz de nihayet söz söyleme cesaretini bulmuştur. YİK Başkanı TÜSİAD genel kurulunda yaptığı konuşmada, son dönemlerde politik hayatta olağanüstü olayların yaşandığını belirterek; "Seçilmiş belediye başkanları görevden alınıyor, yerlerine kayyım atanıyor. Bir siyasi parti lideri hakkında önce soruşturma başlatılıyor, sonra farklı bir nedenle tutuklanıyor, bir sanatçı menajerine önce soruşturma başlatılıyor, sonra farklı bir nedenle tutuklanıyor, bilirkişi görüşmesini yayınlayan gazeteciler gözaltına alınıyor, genel yayın yönetmeni tutuklanıyor” demişti. Ayrıca İBB Başkanına uygulanan hukuksuz tavırlardan tutun, görevlerinden azledilen teğmenlere, 6 Şubat depremleri ve Kartalkaya yangınına kadar siyasal sistemin çöktüğünü vurgulayan eleştirilerde bulundu. Güven ortamının kalmadığını belirtti. Doğal olarak TUSİAD hakkında karalama başladı ve gerek İstişare Kurulu başkanı gerekse TÜSİAD Başkanı hakkında da soruşturma açıldı. TÜSİAD geri adım atmadı ikinci bir bildiri ile; "Doğru olduğuna inandığımız tespit ve önerilerimizi demokratik kurum ve kurallara saygı ile katılımcı demokrasi ilkesi çerçevesinde şeffaflıkla paylaşıyoruz, bu ülkeye karşı sorumluluğumuzdur" denildi. İşçiler, emekçiler demokratik haklarını kullanmak üzere nasıl meydanlardaysa, işverenler de sınıf bilinci içinde kendi oligarşisini yaratan dinci faşizmin artık kapılarına dayandığını görmüş olmalı…