Cumhurbaşkanı ve 28. dönem milletvekillerinin belirleneceği seçime artık saatler kaldı.
Seçim öncesinde ise toplum olarak ‘yorulduğumuzu’ söylemek mümkün.
“Alt tarafı bir seçim yapıyoruz” denilebilir ama gerçekten oldukça gergin günler yaşıyoruz.
Belli çevreler tarafından yürütülen karalama kampanyaları, gerçeği yansıtmayan açıklamalar, sosyal medya destekli linç girişimleri hız kesmeden devam ediyor.
Diğer yandan montaj olduğu kısa sürede ortaya çıkacağı bilindiği halde çok sayıda görsel ‘kafa karıştırma amaçlı olarak’ kitlelere sunulmaya devam ediyor.

Tüm bu söylem karışıklığı içinde seçimin kaderini ‘kadınlar ‘ve ‘ilk kez oy kullanacak olan beş milyonun üzerindeki genç seçmen’ belirleyecek.
Kadınlar, büyük önder Atatürk sayesinde kazandıkları hakları ve toplumsal konumları ile ilgili son 20 yılda ciddi bir gerilemeyi yaşadılar. 
Kadınların giyimi, makyajı, doğuracağı çocuk sayısı, yaşam tarzı ya da bireysel tercihlerine siyasiler tarafından sürekli olarak müdahale edildi.
Mevcut ‘erkek egemen politik ortam’ nedeniyle kadınlar şiddetin mağduru oldu. 
Bu nedenle kadın cinayetlerinde büyük artışlar yaşandı.
Kadınların uğradıkları şiddete karşı hak arayışında önemli bir hukuki güvence olan İstanbul Sözleşmesinden hukuksuz bir biçimde çıkılması ise kadınları savunmasız bıraktı.
Yine anımsatalım “Toplumsal cinsiyet eşitliğini reddeden bir politik duruş sergilenerek” her fırsatta “kadının fıtratına ters” denildi.
Sayıları yüzbinleri bulan kız çocuğu ekonomik koşulların da kötüleşmesi ile eğitimden mahrum bırakıldı.
Kız çocuklarının küçük yaşta evlendirilmelerine karşı ciddi yasal yaptırımlar getirilmedi.
Hatta eğer ‘güçlü bir toplumsal tepki olmasaydı’ ‘tecavüzcüsü ile evlendirme yasası’ bile çıkarılacaktı.
Tarikat, cemaat yurtlarındaki taciz ve tecavüzler önlenemedi, mağdurlara devlet yeterince sahip çıkmadı.
21. yüzyılda “Ailesinin rızasıyla 6 yaşında evlendirilen çocuk” olayına bile tanık olduk.
Kadınlar üzerinden yürütülen gerici siyasetin örnekleri ne yazık ki saymakla bitmeyecek kadar çok.

Eğer kadınlar bu gidişe seçimde yeterince güçlü bir şekilde itiraz etmezlerse bahsettiğimiz olumsuz tablonun devamında çok daha büyük hak kayıplarıyla karşı karşıya kalacaklar.
Mevcut iktidarın bileşenleri içinde yer alan “Kadın karşıtı radikal islamın savunucularının” baskıları nedeniyle kadınlar için tablo hiç de iç açıcı olmayacak.
Seçimin hemen ertesinde şiddete uğrayan kadının hak arayışını güvence altına alan 6284 sayılı yasa tartışmaya açılacak.
Kadınlar açısından özellikle miras hukukunda eşitlik sağlayan “Medeni Yasanın kazanımları” tehlikeye girecek.
Karma eğitim karşıtı anlayış nedeniyle yıllar içinde düşmeye başlayan kız çocuklarının okullaşma oranında büyük bir düşüş yaşanacak.
Bugünden yapılacağı ilan edilen “Ahiret eğitimi” ile laik, bilimsel eğitim terk edilerek tamamıyla din eksenli eğitime geçilecek.
Milli Eğitim Bakanlığı dinci tarikatların hakimiyetinde yürüteceği eğitim uygulamasıyla gençlerin kafasını ‘din dogmalarıyla’ dolduracak.
Seçimden sonra yeni anayasa yapacağını açıklayan mevcut iktidarın anayasamızın laik, demokratik, sosyal hukuk devleti kimliğini ve değiştirilmesi teklif dahi edilemeyecek olan maddelerini tartışmaya açacağını da not etmekte yarar var.

Çok bilinen bir ifade olacak belki ama bu seçim kadınlar için ‘kader seçimi’ olacak.
Kadınlar;
İran, Afganistan örneklerinde olduğu gibi haklarını yitirerek ikinci sınıf haline gelmeyi, toplumsal alandan yok olmayı değil çağdaş değerleri temsil eden, toplumda erkeklerle eşit haklara sahip, eşit bireyler olmayı seçmeliler.
Anımsatmakta yarar var. 
Mevcut iktidar kazanırsa bu seçim kadınların katıldığı son seçim bile olabilir.
Kadınların seçme ve seçilme haklarının dahi tartışmaya açılacağı günlerin çok uzak olmayacağını hatırda tutmak gerekli.

Kadınlar artık yıllardır devam eden gerici anlayışa son vererek “değişimi”gerçekleştirmeli.
Kadınların sandıkta gereken cevabı vereceğine inanıyorum.