Bir değil, bin kitap okumanın bile evrenin karmaşık sorunlarını kökünden yok edecek bilgilere bizi ulaştırmayacağının farkında olsak bile, anlama ve anlatma yaşamınızın vazgeçilmez ideali  ise kitapların izini sürme azminden asla ödün vermemeliyiz.

            Kimliğinizin değerleri arasına “kamu entelektüeli” olma varsa; A. Sakellarıou’nun tanımıyla, “Geniş bir kamu yelpazesi üzerinde fikir yürüten; uzman olmaktan çok genelleme yapan; kamunun genelini ilgilendiren sorunlarla ilgilenen; düşündüklerini saklamayan, paylaşan” biri olmamız gerekir. Böylesine bir misyonu benimsemişsek, kitapların izini sürmeden “yarar” üretemeyiz. Kitap yazanların  “değişik bakış açılarını” kavramadan zamanın ruhunu kavrayamaz, değişim ve dönüşümlere uyum sağlayamayız. Günlük yaşamın akışında “sofra ile tuvalet arasında köprü “ olmanın ötesinde yaşamanın anlamlı olduğunu düşünüyorsak; zihnimizin sağlığı ve gözlerinizin feri yettiği sürece kitapların izini sürmeliyiz. 

            Son haftalarda okuduğum iki kitaptan söz edeceğim: Biri, Joe Studwell’in  Asya Nasıl Başardı? çalışması. Diğeri, Mustafa Süleyman’ın  Yaklaşan Dalga başlığıyla bizlere ulaşan düşüncelerini paylaştığı eseri.

Toplumları farklılaştıran

Toplumların akıllısı akılsızı, beceriklisi beceriksizi yoktur; iyi eğitileni ve iyi yönetileni vardır. Jeo Studwell’in kitabını okuyanlar; Japonya, Tayvan, Çin ve Güney Kore’de   kaliteli eğitim ve kaliteli yönetimin yarattığı  düzinelerce olumlu sonuca tanıklık edecektir. Tayland, Malezya, Endonezya ve Pilipinler’de ise eksik ve yanlış yönetimin, özensiz eğitimin  sonuçlarının yarattığı israf batağının nerelere mal olduğunu anlamanın şaşkınlığını yaşayacaktır.

            Kısa mesaj, kısa yazı, zahmetsiz malumat, yankı odalarına sıkışmış  kendini aldatmanın bizleri  “insan” olmaktan nasıl uzaklaştırdığını anlamaya niyetli isek…

            Toplumun daha sağlıklı geleceğiyle ilgili küçük bir sorumluluk duygusu zihnimizin derinliklerini bizi rahatsız ediyorsa…

            Sofra ile tuvalet arasında köprü olmaktan uzaklaşarak, insan biraz da başkaları için yaşadığı zaman insandır şiarına yakın duruyorsak

            Dünden ders almak, bugünü doğru değerlendirmek, daha sağlıklı yarınlar için yatırım yapmak istiyorsak…

            Sutudwell ve Süleyman’ın kitaplarını okumalı, anlamalı ve kendimize ders çıkarmalıyız. Toplumumuzu yüceltmek için “aşırı yakınmanın olumsuzlaştırdığı ruh halini” aşarak, kaliteli kalkınmanın gerek şartı olan “iyi eğitim ve iyi yönetimi” aksatanlar karşısında harekete geçmeli, mücadele ruhunu diri tutmalıyız.

Büyük dönüşümün belirsizliği

İnsanlık tarihinin hiç  görmediği  değişim ve dönüşümün eşiğindeyiz. Tarihte eşini ve benzerini görmediğimiz sıçramalı değişimin kritik eşiğindeyiz . Çin bedduası tam da günümüzün gerçekliği: “ Tanrı seni büyük dönüşüm dönemlerinde yaşatsın!”

            Zor dönemden geçiyoruz; hep birlikte  zoru başarmak için zamana kıyarak, okuyarak anlamanın disiplinine, anlatarak çoğaltmanın erdemine katkı yaparsak gerçek insan, iyi yurttaş  olduğumuzu söyleyebiliriz. “Dünya bir gündün; o da bugündür” genelmesinin kolaycı sığlığının tutsağı olursak, kendimize de insanlığa da katkı yapmamış oluruz.

            Sözümüz, insan olma sorumluluğunu  önemseyenlere…. Sofra ile tuvalet arasında köprü olma tercihini yapanlara  değil !