Küresel ölçekte bilim yapan insanlarımızın görüşlerini paylaşan magazin yazılarını bile özenle okurum. Onların hayata bakış açısındaki sağlamlık, popüler  anlatımlarda bile  bir düzey yakalar; bizler için yol gösterici olur.

Gökhan Hotamışlıgil  eriştiğim her söylemini, yazısını ve anlatımını  özenle izlediğim küresel  ölçekte  kendini kanıtlamış bilim insanlarımızdan biri.

Sabır ve direnme gücü  gerektiren  gerçek bilim insanlarının  arınmış, durulmuş ve anlam dünyamızı zenginleştiren saptamaları, bilgi dünyamızın  tuğlaları gibidir. Hotamışlıgil, vücudumuzun metabolik  dengesini oluştururken, iç ve dış  etkenlere karşı doğru yanıt verebilmek için organlar arasında  pek çok ilişki kurduğunu belirtiyor.  Bu iletişim  ve ilişki hücreler, dokular ve  organlar arasında yapılıyor.

 

Hepimizin yaşamını derinden  etkileyen bir süreçten geçiyoruz…İnsanların birbiriyle ilişkisini  değiştiren yeni iletişim araçları  “sosyal mesafe ayarları” yapmamızı gerektiriyor.  Yetmiyor, buralardan uzaklar arasındaki erişilebilirlik ve ulaşılabilirlikleri  belirleyen “mekânsal mesafeleri” de yeniden tanımlama ihtiyacı çığ  gibi  büyüyor. Dün, bugün ve yarın arasında  bağlantılardan oluşan  “zamansal mesafe” ayarlarını dün olduğu gibi  sürdürmemiz imkansızlaşıyor. Hayal ettiklerimiz ve hedeflediklerimiz ile  ulaşabildiklerimiz arasındaki “ deneysel mesafeler” geçmişten çok farklı bir yapıya doğru hızla ilerliyor. Daha  da önemlisi, Hotamışlıgıl’ın da belirttiği gibi, insanların yaşam tarzlarıyla ilgili dönüşümler ruh sağlığıyla uyumlu değil, ihtiyaca  yanıt verecek  yeterli sistemler yok ve “psikolojik mesafeleri” ayarlamak için de  bireysel olduğu kadar  toplumsal anlamda da  yoğun  çaba  ve gerekiyor.

Yaşamımızı  yönlendiren “iletişimi”  aksatan eğilimler dikkate almadan hiçbir  şeyi “anlamlandırmamızın”  imkanı yok… Kısa  mesaja dayalı iletişim kurmanın mümkün olduğunu, ama asla düşünce  geliştiremeyeceğimizi  zihnimizde iyice perçinlemeliyiz…İnsanlarımızın  dikkat süreleri giderek kısalıyor; herhangi bir sosyal olgunun itici gücü olan “kritik sayıdaki insanı” bir araya getirmek için “rasyonel  otorite kurumlar” gerekiyor…  Başarılı yönetimler  “enstitüleri”   derin bilginin  biriktirdiği yer olarak kullanıyor.

Gazete  okumayan, kitabın yanında bile durmayan, iletişimini günlük medya dilinin sığ sularına emanet eden kitleler yaratırsak, sağlıklı geleceklere nasıl yelken açarız?

Bugün hayatın her anında yönlendirici etken olan “iletişim kurma”  ve “iletişim kalitesini” geliştirerek  “yaşam zenginliği”  yaratma üstüne düşünelim… Kendimize  ne yaptığımızı, neleri yapamadığımızı, durumumuzun yeterli  olup  olmadığını soralım… İnanın bana, kendimize iyilik etmiş oluruz….