Bir önceki yazıda “kasaba kültürü” üstüne yazılarımıza Selim Süleyman’ın eleştirilerinin ilk bölümünü paylaştık. Diğer bölümlerini de bugün paylaşıyoruz. Umuyoruz ki benzer eleştiriler yapılır; ülkemizin gelişmesinde “hayati önemi olan bir sorun” olarak gördüğümüz kasaba kültürü hakkında daha kapsamlı düşünme fırsatları yaratırılır.
***
Şehir ve Kasaba Kültürü: Yapısal Benzerlikler
Bachelard’ın mekân anlayışını burada da devreye sokabiliriz. Mekân, insanın hayal gücünü şekillendirdiği gibi toplumsal ilişkilerini de dönüştürür. Hem şehir hem de kasaba, bireyin ve topluluğun mekânı anlamlandırma biçiminden etkilenir. Bu bağlamda:
• Kasaba kültürünün geleneklerden soyutlanmış, ama kurumsallaşamamış mekân anlayışı; şehir kültürünün otoriter, elitist mekân anlayışıyla birleşebilir.
• Şehir kültürü de bireyi “araçsallaştıran” ve toplumsal ilişkileri “yüzeyselleştiren” mekanizmalara dönüşebilir.
Kültürel Çözüm: Üst Bir Mekânsal Yaklaşım
Yazının eleştirdiği kasaba kültürüne, şehir kültürünün sorunlarının da dâhil edilmesi, mekânın yeniden birleştirici ve üretken hale getirilmesi için önemlidir.
• Birleştirici bir kültür tasarımı: Şehir ve kasaba kültürlerinin olumlu yönlerini alarak, bireyleri ayrıştırmadan, mekânsal düzenlemeleri toplumsal güven ve yaratıcılık için bir araç haline getirmek gerekir.
• Katılımcı bir toplumsallık: Hem şehirde hem kasabada bireylerin ve toplulukların kendilerini özgürce ifade edebileceği, ötekileştirilmeden katılabileceği bir kültür ekosistemi inşa edilmelidir.
Yukarıda yapılan analize bağlı olarak; şehir kültürü, yüzeyde kasaba kültürünün antitezi gibi görünse de, aynı sorunları farklı bir biçimde yeniden üretebilir. Bu nedenle, kasaba kültürünü eleştirirken, şehir kültürünün de kendi sınırlarını ve eksiklerini kabul etmek önemlidir. Mekânın birey ve topluluk üzerindeki etkisini anlamak ve mekânın kurallarını dönüştürmek, her iki kültürün de sorunlarını aşmak için anahtar olabilir. Böylece, mekân yalnızca toplumsal bir bağlam değil, aynı zamanda üretkenlik ve yaratıcılık için bir katalizör haline gelebilir.
Kasaba ve şehir kültürlerinin sürekli olarak birbirini besleyen ve ötekileştiren etkilerini daha iyi anlamak ve çözüm geliştirmek için Yalçın Koç düşüncesi önemli bir açılım sağlayabilir. Bu kapsamda Bachelard’dan Yalçın Koç’a bir bağ oluşturmaya çalışacak olursak; Koç’un Anadolu Mayası kitabında yaptığı kültür ve maya ayrımı, birey ile toplum arasındaki bağın nasıl şekillendiğini anlamak için güçlü bir kavramsal çerçeve sunar. Koç, kültürü, dışsal ve biçimsel bir yapı olarak ele alırken; mayayı, bireyin özünden toplumsal öze yayılan, daha derin ve içsel bir bağ olarak görür. Bu bağlamda, kasaba kültürü ve şehir kültürü tartışmasını, maya ve kültür ayrımı üzerinden yeniden düşünebiliriz. Yalçın Koç, kimliğin sadece dışsal değil, aynı zamanda derin, içsel bir yapının ürünü olması gerektiğini vurgular. Maya, bu anlamda hem toplumsal bağları hem de içsel kimliği oluşturan bir kavram olarak öne çıkar. Anadolu'nun maya kavramıyla özdeşleştirilmesi, sadece yüzeysel bir kültürel birleşim değil, derin ve içsel bir birliğin ve kimliğin oluştuğuna işaret eder.
Kültür ve Maya Arasındaki Ayrım
1. Kültürün Dışsallığı: Kültür, genellikle toplumların dışa yansıyan davranış biçimlerini, kurallarını ve alışkanlıklarını ifade eder. Şehir kültürü veya kasaba kültürü gibi kategoriler, bu dışsallığın farklı biçimlerini temsil eder. Ancak bu dışsallık, bireyin içsel dünyası ile toplumun derin bağlarını her zaman yansıtmayabilir. Örneğin, kasaba kültürü yozlaşmayı ve sığlığı ifade ederken, bu durum bireylerin özsel bir anlamda toplumsallaşamadıklarını gösterir.
2. Mayanın Derinliği: Maya, bireyin içsel özünden hareketle toplumsal yapıyı dönüştürme ve besleme kapasitesidir. Yalçın Koç’a göre, maya, birey ile toplum arasındaki bağı iç-dış ayrımı olmaksızın bir bütünlük içinde kurar. Bu, sadece görünürde bir birliktelik değil, insanın özüyle toplumsal özün birleşerek bir ahenk oluşturmasıdır. Mayası sağlam olan bireyler ve topluluklar, sığlaşmadan ya da yozlaşmadan kendi değerlerini ve üretkenliklerini sürdürebilir.
Kasaba Kültürü ve Maya Perspektifi
Kasaba kültürünün Yalçın Koç’un "maya" kavramı ışığında ele alınması, bu “kasaba kültürü” kavramının panzehiri olarak düşünülen “şehir kültürü”nün neden derinlikten yoksun olduğunu daha iyi anlamamıza yardımcı olabilir:
• Kasaba veya şehir kültürü, bireylerin özünden kaynaklanan mayanın toplumsal yapıya nüfuz etmesine izin vermez. Onun yerine, yüzeysel değerler, önyargılar ve çıkarcılıkla şekillenen bir dışsal kültür ortaya çıkar.
• Kasaba veya şehir kültürü, özsel bir bağ kuramadığı için güvensizlik, kuralsızlık ve ahlaki zaaflar üretir. Bu durum, insanın özündeki yaratıcılığı ve üretkenliği köreltir.
• Şehir kültürü de benzer şekilde dışsal bir form olduğunda, mayadan yoksun kalabilir. Şehir kültürünün elitist veya dayatmacı hale geldiği durumlarda, bireyin özü ile toplumsal öz arasındaki bağ kopar ve bu da bir tür yozlaşmaya yol açar.
Bütünlüğün Önemi: İnsan ve Toplumun Birliği
Yalçın Koç’un insanın özü ile toplumsal öz arasındaki bağın bir bütünlük teşkil etmesi gerektiği görüşü, kasaba kültürünü aşmak için kritik bir çözüm önerisi sunar. Bu bağlamda:
1. İç-Dış Bütünlüğü: İnsan, özünde taşıdığı değerleri topluma aktarabildiğinde maya oluşur. Bu, bireyin toplumsal bir varlık olarak kendi özünü gerçekleştirdiği anlamına gelir. Kasaba kültürünün eleştirildiği yazıda, bu bütünlük eksikliği, bireyin hem kendine hem de topluma yabancılaşması şeklinde tezahür eder.
2. Mayayı Beslemek: Kasaba kültürünü aşmanın yolu, insanın özünü toplumsal özle buluşturan bir mayayı beslemekten geçer. Bunun için:
o Yüzleşme Kültürü: Bireylerin önyargılardan sıyrılarak birbirlerini anlamaya çalışmaları, toplumsal mayayı güçlendirir.
o Birleşme Alanları: Toplumda bireylerin özlerini paylaşabilecekleri, üretken ve samimi bir ekosistem oluşturulmalıdır. Bu, Koç’un "maya" kavramına uygun bir toplumsal yapı için şarttır.
o Kendiyle Barışık Olmak: Bireylerin kendi özlerine düşman olmamaları, özlerini bastırmamaları gerekir. Bireyin özünden topluma yayılan bu maya, toplumu da besler ve dönüştürür.
Şehir Kültürü ve Maya İlişkisi
Tekrar edecek olursak şehir kültürünün kasaba kültüründen farkı, kurumsallaşmış yapılarla daha büyük bir toplumsallık üretme kapasitesidir. Ancak bu kapasite, maya eksikse bir "yapaylık" veya elitist dışsallık üretebilir. Yalçın Koç’un yaklaşımıyla baktığımızda:
• Şehir kültürü, bireyin özünü bastıran bir elitizm ya da mekanik kurallar bütünü haline gelirse, mayadan yoksun bir yapı olur.
Oysa maya, birey ile kurumları, birey ile toplumu organik bir şekilde bağlayan derin bir özdür. Şehir kültürü, bireylerin özlerini ifade edebileceği alanlar yaratırsa, bu maya üretken bir toplumsal yapıya dönüşebilir.
Sonuç: Bachelard’dan Koç’a Kasaba Kültürü Perspektifinden Çıkış
Yalçın Koç’un "maya" kavramı, kasaba kültürünün eleştirisinde önemli bir kavramsal araç sunar. Bu anlamda mekânsal ayrım gözeterek eleştiri konusu yapılan hususları, daha geniş bir bağlamda ele alma imkânı yakalamış oluruz.
• Kasaba kültürü, maya eksikliğinden kaynaklanan yüzeysellik ve sığlık üreten bir kültürdür.
• Şehir kültürü de maya ile bağını kaybettiğinde kasaba kültürüne benzer yozlaşma özellikleri gösterebilir.
• Çözüm, bireyin özü ile toplumsal özü birleştiren, iç-dış ayrımını aşan bir bütünlük anlayışında yatar. Bu bütünlük, bireylerin hem kendileriyle barışık hem de topluma katkıda bulunabileceği bir yapı oluşturulmasını gerektirir.
Sonuç olarak, mayayı beslemek, insanın bireysel yaratıcılığını toplumsal üretkenlikle buluşturan bir ekosistem yaratmaktan geçer. Bu, kasaba kültürünü aşmanın ve şehrin politik kutuplaşmalarının sığ zemini karşısında hem bireyi hem de toplumu zenginleştirmenin yoludur. Ülkemiz özelinde söyleyecek olursak Anadolu’nun birliğini sağlayan esas mayadır. Aksi takdirde dağılır. Ülkemiz coğrafyası ve tarihinden ilham alarak evrensel bir değer üretme potansiyeli taşıdığına dair umudumuzla Maya perspektifini bilgilerinize arz ederim.
Ömür boyu öğrenciniz
Dr. Selim Süleyman
Referanslar:
Gaston Bachelard, Mekânın Poetikası, 2023, İthaki Yayınları
Yalçın Koç, Anadolu Mayası, 2007, Cedit Neşriyat