İnan olsun, Prof. unvanlı ünlü tıp doktorumuz Canan Karatay Hoca, gün gelecek;

-Öldürecek beni!..

Yok, öyle hastası falan olduğumdan değil. O’nun nazik ellerine kendimizi teslim etmek ne mümkün? Vizitesi kim bilir kaç bin liradan başlıyordur. Demek istediğim, yazdıkları ve söyledikleriyle, okuyana ve dinleyene verdiği “muhteşem nasihatler” yüzünden;

-Karatay Hocanın elinden olacak ecelimiz!..

Bu arada, kimi ilaçlar ve “ilaç tutkunlarına” ilişkin önerilerini hariç tuttuğumu ifade edip, “esas konuya” gelelim.

Epey zaman önce bir Tv kanlından tanışmıştım Hoca ile ve gözlerim faltaşı gibi açıklamıştı. Konu, başta zeytin olmak üzere kimi gıdalar ve “faydaları” hakkında konuşmaktaydı:

“-Yeri gelir, bir oturuşta 200 (iki yüz) zeytin yediğim olur.”

“Ne diyorsun sen Hocam?” dediğimi hatırlıyorum!..  Kendisi devam ediyordu:

“-Ama organik olacak. Öyle ilaçlama falan yapılmamış ağaçlardan toplanmış olacak. O ilaçların hepsi vücudumuz için zehirdir!”

Anlaşılacağı üzre, 200 yıl öncesi tarım yöntemlerinden söz ediyor sayın Hocamız. Beslenme (kendisinin) yöntemlerine ilişkin önermelerine devam ediyor.

Ama, köy üretimi yayık tereyağı.

Sırada süt ürünleri var. Yoğurt ve tereyağının yararlarını anlatırken, sanıldığı gibi tereyağının kalp damar hastalıklarıyla bir ilgisinin olmadığını söyleyip devam ediyor:

“-Ama hala köylerimizde yapılan yayık tereyağı olacak!.. Ben arada bir bildiğim köylere gidip alırım.”

İçimden “fesuphanallah“ çekiyorum bu kez. “Hocam. sen 200 Zeytinin, bir kilo yayık tereyağının kaç para ettiğini biliyor musun?!?

--Sormak istiyorum uzaktan, soramıyorum!..

İyi ki, diyorum kendi kendime “Ama sütünü aldığımız inekler ve koyunlar kimyasalı bol yemlerle beslenmemeli. Şükür memleketin çayırı-çimeni bol, oralarda otlamalı” diye eklemedi!..

Bu ilk tanışmadan bende kalan izlenimler bu kadar ve son derece aydınlatıcı oldu…

***

Bu sürede birkaç kez karılaştım Karatay Hocayla. Ama son okumam birkaç gün önce ciddi sayılacak (Cumhuriyet örneğin) yayınların internet sayfalarında oldu. İnanın, bu seferki (gıdalar konusunda elbet) önerileri daha bir ilginçti. Şöyle başlamıştı;

“-turp yerseniz, turp gibi olursunuz!”

Gözlerime inanamadım. Karşılaşsak soracaktım “Ya gazını ne yapsak Hocam” diye. Ama aklıma başka bir soru geldi. Buradan kendisine iletmiş olayım;

“-Muhterem Hocam, bir başka alimden duymuştum. Cevizin içi de tıpkı beyin yanımız gibiymiş. Bol bol ceviz yiyin ki, beyniniz gelişsin diyordu. Gerçekten öyle midir? Malum, akıl baştadır, yani içinde beynimiz vardır?”

Açıktan “bende hiç akıl yoktur da” diyecek halim yok elbet!..

Kirli evlerde yaşayacak…

Geçelim “kısır kalma” meselesine. Orada da zeytin var zira:

“-Sağlıklı, kristal kaya tuzlu peynir/zeytin yemezseniz, onları suya koyup, onların tuzunu çıkartıyorum derseniz kısır kalırsınız.”

Bu kez hiçbir şey anlamadım gerçekten!.. Ya tansiyon hastaları ne olacak. Çok önerdiğiniz zeytine veda mı edecekler, derken yazının devamını okuyunca beynimden vurulmuşa dönüyorum?

“-Evler temiz olmayacak, (mutfaktaki hijyen maddelerini kastediyor) kirli yaşayacak, temiz yiyeceğiz!”

Aklım daha bir karışıyor. Kirli evlerde temiz gıda barındırmanın ve onları yemenin hikmetini de söyleseniz Hocam!..

Düz duvara nasıl tırmanırız!..

Önerilerinin sonunda yine zeytin ve zeytinyağı var. Buna göre “zeytinyağı en sağlıklı meyve suyu” imiş. Günde ne kadar tüketmemiz gerektiğini söylemiyor;

-Bir çay kaşığı mı, bir tatlı kaşığı mı?

Yoksa yarım çay bardağı mı?

Ne diyelim; Hocanın litresinin 250 TL olduğundan da haberi yok anlaşılan…

***

Neyse, gelelim en çarpıcı olanına, “düz duvara tırmanmak” meselesine. Bu kısım turp gibi olmanın hemen peşinden geliyor ki, eyvah eyvah!...

“-Beyaz peynirin yanına 30-40 zeytin koyun, bütün gün düz duvara tırmanırsınız!”

***

Artık buna “yorum” yapmaya gerek kalmadı da, yine de ekleyelim;

-Gündüz gözüyle insanları günaha teşvik etmektesiniz muhterem Canan hocam!...

------------------------------------------------