İnsan türü kendini evrenin sahibi olarak görmekten vazgeçip tüm canlılarla aynı konumda olduğunu, evrimsel olarak farklılaştığını ve bir akla sahip olarak kendine özgü bir varlık dünyası yarattığını kabullenip, her türlü eyleminin insana yakışır olabilmesi için çabalamasıyla ancak huzura kavuşacaktır. Yani kendini doğadan ve diğer canlılardan üstün tutmayacak ve aklı sayesinde insana yaraşır davranış ve etik değerler içinde eyleyecek. İnsanı burada yine bir ikilem beklemektedir. İnsan olabilmek ya da insanlaşabilmek için, tür olarak insanın bir taraftan diğer canlı varlıklardan farkını ortaya koyabilmesine, kendine özgü yapıp etmelere, insanca ilişkilere girmeye ve seçimlere yönelmesine diğer taraftan da başka canlılarla farkının olmadığını kabullenip, bu evrenin sahibi olmadığının farkında olmasına, öteki canlılardan evrim sonucu farklılaştığını anlayıp doğaya karşı yine insanca bir saygıyı gösterebilmesi gerekir. Aklı insanlığın evrensel bir ortak değeri olarak kabullenmek ve akla göre hareket etmek kurtuluşumuz olabilir…
İnsanlık aklı aynı anda, aynı şekilde kullanabilseydi eğer yeryüzündeki bunca farklı uygarlık bunca acı, bunca üzüntü yaşanmaz, aksine tatlı bir huzura kavuşmuş olabilirdik. Bugün ileri uygarlıklar olarak adlandırdığımız gelişmiş ülkelerin birçoğu zamanında akıllarını kullanmayarak büyük acıların içinden geçtiler. Bir de koşuya eşit koşullarda başlayıp geriye düşenler oldu, bunlar bilimde olduğu gibi insanlıkta da geri kaldılar… 
Osmanlı İmparatorluğunun gerileme devri, tarih kitaplarının yazdığı gibi 1699 Karlofça anlaşması ile değil, 1580 de Takiyüddin Efendinin tophane sırtlarındaki muhteşem rasathanesinin, gökyüzündeki melekleri gözlüyorlar gerekçesiyle, Şeyhülislam Kadızade efendinin fetvası ve III. Murad'ın emriyle denizden topa tutularak yıkılmasıyla başlamıştır. Aynı dönemde aynı koşullarda Danimarka’da eşit bilimsel donanımdaki rasathanesinde Tycho Brahe otuz yıl daha gözlem yapabildi. Asistanı Kepler, Brahe’den kendisine kalan çok sayıda ve o zamana kadarki en hassas ölçümleri engin matematik bilgisiyle değerlendirerek gezegenlerin hareketiyle ilgili “Kepler Kanunlarını” buldu. Bunlar da Newton’un evrensel kütle çekimi yasasına temel olacaktı. Modern bilimin ortaya çıkması Kepler’le çağdaş olarak Galileo’nun teleskobu gökyüzüne tutarak sarsıcı yeni buluşlar yapmasıyla ivmelendi. Brahe, Kepler ve Galileo zorlukla da olsa çalışmalarını sürdürebilecekleri, yayınlayabilecekleri ve başkalarına gösterebilecekleri bir ortamın, bir bilimsel faaliyetin içindeydiler. Osmanlı’da ise Takiyüddin Efendi’nin rasathanesinden sonra tam 300 yıl boyunca herhangi bir rasathane kurulamadı…