Her ne kadar seçim sonuçlarının yarattığı hayal kırıklığı, toplumun duyarlı kesiminde bir depolitizasyon yarattıysa da muhalif köşe yazarları ve TV kanallarında sonuçlar hakkında tartışmalar halen sürmekte. Halkın ikiye bölünmüş olması bu iktidarın işine gelse de ülkenin geleceği açısından pek yararlı bir durum değil ve işin sonu karanlık görünüyor. Toplumun yarısından biraz fazlası bu iktidarın sürmesinden yana tavır alıyorsa, bunu sadece eğitim noksanlığına ve cehalete bağlamak yanıltıcı olabilir görüşü ilgi çekici. Bazı çevrelerin cahil ya da aldatılmış seçmenin varlığı yorumlarının tersine, seçmenlerin gerçekte ne istediklerini gayet iyi bildikleri şeklindeki bir analiz değişik bakış açısı olarak gözüküyor. Seçmen kime, neye, niçin oy verdiğini bilerek ve isteyerek yaptıysa, ardından gelecek “niçin” sorusunun yanıtında seçmeni ve toplumu suçlayarak bulacağımız her cevap yanlış yorumlar yapmamıza yol açılabilir…
Anomi teriminin sözlük anlamı kuralsızlıktır. Bu teoriye göre bireyin, çeşitli nedenlerle toplumsal kuralları ve yasaları yok sayması ile başlayan süreç, suç oranlarının artması ile sonuçlanır. Yunan kökenli “anomi” kelimesi ilk kez Fransız sosyolog Emile Durkheim tarafından kullanılmıştır. Yasaların hükmünü kaybetmesi, kuralsızlık ve kaos anlamına gelir. Sosyolojide önemli bir yer tutan anomi terimi, birey ile toplum arasında çatışma yaşanması ve toplumsal normların geçerliliğini yitirmesi sonucunu doğurur ki ülkemizde yaşanan budur. Özellikle Pazar yazılarını büyük keyifle okuduğum yaşayan en büyük bilgelerden Cumhuriyet yazarı Ali Sirmen bu hafta sonu köşesinde bakın ne diyor: “Zenginlikleri üreten, verginin dörtte üçünü veren, üretmeyip verginin sadece dörtte birini ödeyen yağma ve talancıların sultası altındadır. Bu demokrasi değildir. Geçenlerde önerildiği gibi oyları saymak yerine tartalım bakalım kim üstün çıkar? Üstelik yağma ve talan cephesi üretenlere karşı kendi diktasını dayatmaktadır. Ancak üretenlerin üretmeyenleri yenmeleri tarihin kaçınılmaz hükmüdür.”