İstanbul İktisadi
 ve Ticari İlimler Akademisi anıları:1

Sakarya okuyucularına İstanbul İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi (İİTİA) analarını paylaşacağım. Yazının bu başlangıç cümlesi aklınıza şu soruyu getirmiş olabilir: Eskişehir’deki bir yerel gazetede İİTİA’ni  anlatmanın gerekçesi ne?
    Sultanahmet Meydanın güney ucundaki tarihi İİTİA binası talihsiz bir yangın atlatınca, Prof. Nihat Sayar  başkanlık görevden ayrılmış,  Prof.Dr. Orhan Oğuz  grevi üstlenmişti. Kişisel düşünceme göre  bu çok doğru bir seçimdi. Eskişehir’deki İktisadi ve Ticari İlimler Akdamesi’ nin kurucu başkanı olan  Orhan Oğuz’un kurucu deneyimleri, Milli Eğitim Bakanlığı ile daha da artmıştı. Daha uygun bir seçim olamaz.
    Prof.Dr. Orhan Oğuz 1978’de  göreve başladığında, okulun yanındaki sokakta bir kasabın üstünde kiralanan iki oda  bir  başkanın diğeri de kritik görevlilerin kullandığı iki masadan başka hiçbir şeyi yoktu.
Çalıştığı insana güvenirdi

    Prof.Dr. Orhan Oğuz’un “girişimci ruhu” kadar önemli bir yanı daha vardı… Güvendiği insana  sonuna kadar yetki vererek, ayrıntıya boğmadan sonuçları kontrol ederdi. Çalıştığı insanlara çok açık davranır; yetenekli insanın da  zihinlerinin örüntüsünün rengine asla bakmazdı…Prof.Dr. Melih Tümer, Prof.Dr. Kıvanç Ertop, Prof.Dr. Mübeccel Kıray, Prof.Dr. Haluk Ülman, Prof.Dr. Turanz Güneş ve   Dışişleri  eski bakanı  Hayrettin Erkmen’in  not halinde ya da yayınlanmış anılarına ulaşılabilirse yaptığım değerlendirmenin anlamı daha iyi anlaşılır.
    Tunalı Ortaokulu öğretmenliğim, öğretmen sendikacılığı ve EİTİA öğrenciliğini birlikte yürüttümBütün idealim ,öğretmenliği  bir yüksek okula taşımaktı. Birkaç girişim yaptım; ama olmadı. Akademiye girmemi isteyen  dönemin yetinicilerinden biri açıkça beni uyardı: “ İlkeli de olsa senin çok hırslı ve çalışkan olman bizde bazı arkadaşları korkutuyor; seni buraya almazlar!”
Çok açık ve net uyarının arkasında hiçbir art niyetin olduğunu o dönemde de düşünmedim; bugün de düşünmüyorum.
    Uyarıyı   Nevzat  Deringöl, Ramazan Uludağ, Murat Kahyaoğlu,  Rıdvan Karalar ve  Cengiz Tekin, İstanbul’da da Osman Nuri Torun’la  değerlendirdim.
    Bir süredir yönetmem istenen Sonolay yetkililerine görevi kabul ettiğimi söyledim. Öğretmenlikten ayrılarak  yerel gazeteciliğe başladım. Üç yılı aşkın bir zaman, yerel gazetecilik bana çok şey öğretti: İnsan ilişkileri başta olmak üzere, günlük politikanın bütün içyüzünü, bir kente nasıl hizmet üretilebileceğini, gerçek anlamda valilik görevinin ne olduğunu, bürokrasinin güçlü ve zayıf yönlerini yaşayarak kavradım.
    Üç yıl sonra Günaydın gazetesini  çıkaran Web Ofst şirketinin yayınladığı Sonolay gazetesi kapanınca, Eskişehir Sanayi Odası (ESO) işyerim oldu. Çok mutlu ve üretken çalıştığım; yöneticilerine de derin saygı duyduğum o dönemi anılarımın başka bir bölümünde paylaşacağım.

“Len siz beni sevmezsiniz”
    Anılarımın  bu bölümünü  daha önce  de yazarak  paylaştım. Özellikle İİTİA günlerini paylaşırken, başlangıç noktası bilinsin diye özetle bir kez daha anlatmam gerektiğini düşündüm.
ESO’da bülten yayınlanan bülten üzerinde çalışırken  Orhan Hoca  geldi. Birkaç dakika sonra  ESO Yönetim Kurulu Başkanı Mümtaz Zeytinoğlu da  odadaydı. Saygılı olduğu kadar çok da renkli söyleşi sürerken birde Orhan Hoca, “ Len siz solcusunuz, beni sevmezsiniz…” deyiverdi.
    Mümtaz  Bey, kalın gözlüklerinin altında gülümsemesi hiç eksik olmayan o ışıltılı gözlerle, “ Olur mu hocam ?Siz Eskişehir için çok şey ürettiniz. Hepimiz için değersiniz. Sizin bize emriniz olur…” sözüyle başlayan, her sözünü  “emir” telakki edeceğini anlatan konuşmasını bitirdi.
    Hoca bana döndü, “EİTİA  asistanı olmak için girişimlerini biliyorum; bana da  iki kez durumu anlattın. Bana karşı bir burukluğun olabilir. Bakanlığım sırasında açık ilişkilerimiz oldu. Milletvekili seçimleri sırasında her aşamada, özellikle de seçimi kaybetmemden sonra bana olan ilgini, gsaygını gösterdin. Hepsinden önemlisi de yerinde uyarıların için teşekkür ederim. Beni gerçekten sever misin?” dedi.
    Mümtaz Zeytinoğlu’nun sözlerine çok benzerlerini tekrarladım; kendisiyle her türlü yola gidebileceğimi anlattım.
    Orhan Hoca yüzünden eksik olmayan gülümsemesiyle, “ Kimseye şimdilik söylemeyin, İİTİA Başkanı oldum, Rüştü’yü de götürmek istiyorum!” dedi.
    Mümtaz Bey de ben de şaşırdık … Patron olarak o benim işimden memnundu; ben de huzurlu bir iş yerinde  keyifle çalışıyordum.