Biraz geleceğini düşünen ülke insanı, belki de katılacağı son seçim olma tehlikesinden midir nedir, seçimden başka bir şey düşünemez ve konuşamaz hale geldi. Ülke son yıllarda yaşadığı en üst düzey politikaya bulaşma (politizasyon) halini yaşıyor şu günlerde. Böylesi ortamlarda bilge ve deneyimli akademisyenlere kulak vermek gerektiğine inanırım. Bunlardan biri de 90 yaşına merdiven dayamış, Marksist İktisatçılardan hocaların hocası Prof. Dr. Korkut Boratav’dır. Bakın Hoca önümüzdeki seçimlerde ülke seçmenin önündeki seçenekleri nasıl değerlendiriyor: “Türkiye’nin yakın siyasal geleceğinde ülkeyi İslamcı Faşizm veya merkez sağ partiler yönetecektir. Bu saflaşmada CHP bir merkez parti konumundadır. Aralarındaki benzerliğe rağmen bu iki seçeneğe karşı tarihsel solun, ‘ikisi de fark etmez’ yaklaşımının yanlış olduğunu düşünüyorum. Zira bunlar Türkiye için fiilen iki farklı siyasal rejim önermekteler: Birisi İslamcı faşizmi, diğeri altılı masanın öncülüğünde 2015 öncesine dönüş ile tutucu bir restorasyonu. Altılı masanın temsil edeceği bir iktidar seçeneği tutucu niteliğine rağmen diğerine göre ‘ehven’dir. Sonrasını ise Türkiye solu ve ilerici güçlerinin ana damarını oluşturan Cumhuriyetçi ve sosyalist sol akımların kendi alanlarındaki ve ortaklaşa yapacakları mücadeleleri belirleyecektir…”
Bir Afrika atasözü şöyle diyor: "Aslan, ceylan, sırtlan ve zebra yan yana koşuyorsa orman yanıyor demektir." Ülke ikiye bölünmüş şekilde seçime gidiyor. Bir tarafta şeriat ile yönetilen bir Türkiye İslam Cumhuriyeti olma potansiyeli, diğer tarafta laik, demokratik, sosyal hukuk devleti olarak kalabilmek umudu. Diğer yandan kendi içinde sağcılaşmış ve çevresi bugünlerden bizzat sorumlu irili ufaklı sağ partiler tarafından kuşatılmış, sosyal demokrasiyi savunduğunu dile getiren CHP’nin önderliğindeki altılı masa, diğer tarafta kamuoyunda tarihin gördüğü en karanlık ve en tehlikeli ittifak olduğu şeklinde görüş birliğine varılmış dinci, şeriatçi ve otoriter ittifak var. Yani seçim sonucunda altılı masa kazansa dahi ülkenin bugünkü ekonomik koşulları, bırakılacak enkazın sanıldığından daha büyük olması ve yönetimi devir alacak partilerin çelişkili yapısı, baharın ve güzel günlerin hemen geleceğini ne yazık ki müjdelemiyor. Belki cehennemden çıkış ama cennete bir türlü girememek söz konusu olacak. Arafta bekleyeceğiz yani. Cehennemden çıkışı bir kazanım olarak görenler, cennete Türkiye’nin halktan yana politika üreten ilerici ve demokrat güçlerinin yoğun mücadelesi sonucu, biz görür müyüz bilemem ama, mutlaka gireceklerdir. İlk aşama bu kadın ve emek düşmanı karanlık iktidardan, başta gençlerin ve kadınların öncülüğü ile, kurtulmak olmalıdır. Sonra da hemen ertesi gün demokrasi güçlerinin önderliğinde ülkeyi cennete çevirmek için uzun süreli bir çabanın gerektiği bilinmelidir…