Din, insan temelli bir fenomendir ve insanın olduğu her toplumda bir şekilde görünür. Oldukça karmaşık ve çeşitlilik içeren de bir yapısı vardır ve beyin korteksinin geleceği kurgulama, şekillendirme yeteneği sayesinde hayat bulur. Tarihsel olarak yok olmuş pek çok din olsa da halen bugün varlığını sürdüren 4.200 civarında din olduğu tahmin ediliyor. Her şeyin evrimi gibi dinin de evriminden söz etmek mümkündür. İnsan deneyiminin ve soyutlama yeteneğinin gelişimine koşut bir biçimde animist, totemist, fetişist anlayışlardan çok tanrıcılığa ve nihayet sonunda tek tanrıcılığa doğru uzanmış ve toplumsal-kültürel evrim bitmediği için henüz sonlanmamıştır. Dinlerin tarihsel akışı içinde son dönemlerine rastgelen “tek tanrılı” dinlerin en koyu ikliminin sürdüğü zamanlarda iki önemli kırılma anı yaşanmıştır. Bunlardan biri Kopernik’e diğeri Darwin’e aittir. Kopernik ile iki bin yıldır süren güneşin dünyanın çevresinde döndüğüne ilişkin “dünya merkezli” evren görüşü yıkılmış ve kilise ilk darbeyi yemiştir. İkinci kırılma; insanlığın en büyük keşfi olan iyi bir Tanrı’nın kendi görüntüsünde yarattığı özel varlıklar olma yerine, doğal bir evrim sürecinin son ürünleri olarak yer yüzünde dolaştığımızı anladığımız an olarak Darwin ile yaşanmıştır…
Dinlerin modern toplumda işlevleri azalsa da hâlâ görünür oldukları bir gerçektir. Sözgelimi, siyaset büyük ölçüde laikleşse de dinsel söylemlerle halkı manipüle etmeye çalışan siyasal partiler, az gelişmiş toplumlarda daha fazla olmak üzere, hâlâ bulunmaktadır. Dinin uysallaştırma, itaat ettirme, kabullendirme gibi işlevlerine de atıf yapmak gerekir. Siyasiler dinin bu yararlı(!) işlevinden bir türlü vazgeçememektedirler. Tabi bunda gelir eşitsizliği ve adaletsizliği sorununu bir türlü çözemeyişlerinin de köklü bir etkisi vardır. Sorun çözülmeyince doğal olarak din, sorunu kapama ve örtmede bir araç olarak, bazen de Marx’ın ifade ettiği gibi, halkın acılarını dindiren bir afyon olarak kullanılmaktadır. Ancak aydınlanmış insan topluluklarının büyük çoğunluğu, dünyaya ve evrene ilişkin sorularımızın yanıtını dinde değil, bilimde aramaktadırlar. Dinin entelektüel işlevi, modern dönemde, bilimsel ve felsefi gelişmeler sonucu epeyce zayıflamıştır. Hatta bunu gören bazı pozitivist düşünürler dinin, bilimsel ve felsefi gelişmeler karşısında yok olacağını bile düşünmüşlerdir. Öte yandan insan sadece bilmek isteyen bir varlık değil, anlam arayan da bir varlıktır. Bilim, doğanın işleyişi konusunda sınanabilir yanıtlar sunsa da anlam sorunlarına yanıt vermediği için, bu alandaki boşluk din ve dinsel düşünce tarafından doldurulmak istenmektedir. Dinden tatmin olmayanlar ise bu alanda felsefeye ve sanata yönelmektedir. Bu anlam arayışı sonlanmadıkça ve gerekli tatmin edici yanıt bulunmadıkça, insan olduğu sürece dinlerin etkinliği de sürecektir…

NOT: Küçük bir gezi için bana biraz izin dönünce görüşmek umuduyla.