Beynimiz hangi yaşta olursak olalım değişebilir, duyularımızla algıladıklarımız nöronal yapıda değişikliğe neden olabilir. Böylece insan tıpkı bir heykeltıraşın mermeri yontması gibi kendisini baştan yaratabilir. Buna “beynin plastisitesi” denir. Bu yetenek beynin bağlantılarını düzenleme ya da sinir hücreleri arasında yeni bağlantılar kurma yetisine verilen addır. Bu yetenek olmadan yalnızca insan beyni değil hiçbir beyin bebeklikten yetişkinliğe geçemez, doğduktan sonraki hali ile kalır. Beyin her yeni biçimlendirilmesi sonrası yeni bir hal alır ama eskiden kalanların izlerini de taşır. Bu nedenle “beyin aslında bir tarihtir” denir. Beyin eskiden kalan silik izlerle yenileri arasında bir karşılaştırma yapabilir. Bu diyalektik süreç tekrar yeni bir beyin yapılanmasına neden olabilir. Beynin plastisitesi insan olmanın en önemli unsurudur…
Beynin bu yeteneğinden en çok politikacılar yararlanmak isterler. Kindar ve dindar nesiller ancak böyle yaratılır. Plastikiyet kelimesi, Eski Yunancadaki “plassein” kavramından türer. Kavram kökü uyarınca değiştirilebilir, biçimlenebilir ve biçimlendirici olmayı ifade eder. Herkesin kendisi gibi düşünmesini, yapıp etmesini ve olmasını dileyen politikacılar gelecek kuşaklara şekil vermeye bayılırlar. Beynin her etkiye açık, değişebilen elastik bir yapısı olduğunun bilinmesinin arkasında uysal beyinler yaratmayı amaçlayan bir ideoloji yatar. Böylece iktidarın sürüp gitmesi amaçlanır. Oysaki beynin plastisitesi uysallık değildir, kaldı ki beyin biçimlendirilmesinin yanı sıra taşabilir, öfkelenebilir, patlayabilir olmanın unsurlarını da beraberinde taşır. Beyinin kendisini belirlemeye çalışan koşullara direnebilme potansiyeli sadece farkındalık yaratıldığında gerçekleşir…