Çetin Altan “kültür sorununu” dert edinmiş yazı ustalarından biriydi.
    Değişik bağlamlarda yaptığı kültür tanımlamalarından biri de şöyleydi: “Kültür, insanoğlunun doğayla olan alışverişinde yaşamı daha kolaylaştırıp, daha güzelleştirmek için geliştirdiği değişik çabalara göre farkına varmadan kendini biçimlendirmektir.”
    Teknoloji de kültürün unsurlarından biridir; o nedenle insanın çıplak gücüyle yapamadığını, aklını kullanarak geliştirdiği araç ve metotlarla yapmasıdır. Teknoloji de  insan yaşamını  kolaylaştırıcı işlevinden uzaklaşırsa amacından sapmış olur. Bugün yaygın biçimde tartışılan yapay zekanın olası etkileri teknolojinin amacından saptırılması odağından bakılarak sorgulanıyor.
    Kültürümüzü geliştirerek kendimizi biçimlendirirken, kendimize biçtiğimiz kimlik değerleriyle hesaplaşmamız gerekir.
    Sovyetler Birliği zamanında muhalif yazar Soljenistin,  bir insanın  benlikten daha yüksek değerlere yönelmemişse, kaçınılmaz olarak yozlaşma ve çürümeyle  yüzleşeceğini sıklıkla vurgulardı. Bireylerin kimliklerini yönlendiren  değerlerle ilgili şöyle bir saptama da yapardı: “Ele geçirerek değil, ancak ele geçirmeyi reddederek manevi doyuma ulaşabiliriz. Başka bir deyişle, kendimizi sınırlandırma, kendimize fren koyma yoluyla insanı olgunluğa  varabiliriz.”
    İnsan ne iş yaparsa yapsın, yaşam sürecindeki dalgalanmaların bir yerinde kendiyle hesaplaşır.
    Oyuncu, yazar, mühendis, teknisyen, ressam, öğretmen, yönetici ne olursa olsun, işine verdiği önem ile işiyle ilgili kurnazlıkları arasında bir sorgulama, bir iç hesaplaşma vardır.
    Sorgulama vardır ama insanın yaptığı en kolay iş, kendini kandırmadır. Hiçbir yetenek istemeyen şey davranışlarımızı “meşrulaştırmak” için gerekçe üretmektir.
    Herkes yaşamını değiştirebilir; yeter ki, insanın biraz da başkaları için var olduğu sürece  insan olabileceğinin  bilincini geliştirmiş olsun. Bilincin yarattığı inanç ve sevgi dönüştürür.
    Bir kültürü yaratır ve çoğaltırken, insan yaşamını kolaylaştırmayı ve zenginleştirmeyi  “merkez düşünce”  haline getirebilirsek; kendimizi geçmişin başarılarıyla değil de, geleceğin insanına hangi değerleri kattığımızı sorgulayabilirsek değişir ve dönüşürüz.
    İnsandaki erdemi geliştiren kültür bileşenlerinden biri de organize olmakla ilgilidir. Organize olabilirsek, doğayla olan alışverişimizde yaşamı daha kolaylaştırmış oluruz. Geliştirdiğimiz  araç ve metotları insan yaşamını zenginleştirme ve kolaylaştırma için odaklayabiliriz. Pastadan pay kapmak için değil, pastayı büyüterek kendi pastamızı da büyütebiliriz.
    TRT’nin değişik seslere yer verdiği 6.6.1996 günü Prof.Dr. İlhan Tekeli “ Biz Türkler bir organizasyonu ilk kez yapıyorsak  iyi yapıyoruz; aynı organizasyonu tekrarlayınca laçkalaşmalar  oluyor” dedikten sonra “ Organizasyon yetkinliğini geliştirelim diyen felsefe, başarıya dönüştüren felsefedir” saptamasını yapıyordu.
    Ülkemiz insanının yeni bir kültür algısına, kültür üretmesine ve çoğaltmasına, yeni bir hikâye yazmasına ihtiyaç var. Gelin bu yeni hikayeyi  kültürümüzdeki “organize olma boşluklarını sorgulayarak” yazalım. O zaman  insanımızın yaşamını kolaylaştırır ve zenginleştirebiliriz.