Bilgi belirli bir öznenin bir nesne hakkında ortaya koyduğu şeye denir. Bilginin bilenine özne, bilinenine nesne diyoruz. Yani bir bilen bir de bilinen taraf söz konusudur. Bu bir ilişkidir, algılayan ve algılanan gibi. Demek ki bilginin oluşması için bir öznenin bir nesneye bilmek amacıyla yönelmesi gerekir. Ortada bilmek isteyen birileri ve bilinmek için var olan nesneler varsa her alan bilginin konusu olabilir. Ancak 100 kişilik bir toplumda 99 kişinin bir konuda ikna olması o konunun doğruluğunu göstermez. Platon “doğruluğun ölçütü sayı olamaz, 99 kişi de yanılıyor olabilir” demektedir. İşte demokrasinin temel sorunu da burada yatar. Demek ki bilgiye ulaşma da başka kriterler vardır. Felsefenin temel ögesi bilgi olduğuna göre “bilginin” tanımını yapmak uygun olur. Bunu ilk kez yapan Platon bilgiyi “gerekçelendirilmiş doğru inanç” olarak tanımlar. Bu tanımın içerdiği üç öğe, yani doğruluk, inanç ve gerekçelendirme açıklanabilirse bilgiye ulaşırız. Bir kişinin bildiği doğru olmalıdır. Bir şeyi bilmek o şeyi doğru yapmaz, doğru değilse de bilinemez. Bir kişi bildiği şeye aynı zamanda inanmıyorsa onu bildiğinden de söz edemeyiz. “Bilmediğime inanabilirim, ancak inanmadığımı bilemem” sözü işin özetidir. Gerekçelendirme meselesine gelince de bir şeyi bildiğini söylemek o şeyi temellendirdiğini söylemektir. Bilen kişi fiziksel ve deneysel dünya hakkında edindiği bilgi iddiasıyla ilgili yeterli delil sunabilmelidir...
Hepimiz biliriz, en azından genel hatlarıyla bilginin ne olduğunu. Ama güçlükler ayrıntılara girdiğimizde baş gösterir. Sözgelimi bilginin karşıtı nedir? İnsanın bir şeyi kesinlikle bilmiyor olması demek, insanın o şeyi bilip bilmediğini dahi düşünmüyor olması mı demektir, yoksa insanın o şeyi gerçekten bilmiyorken biliyor olduğunu düşünmesi mi? Bilmiyor olmak tam olarak nedir hiç düşündünüz mü? Kişinin kendisine yöneltilen bir soruya karşı vereceği yanıta dair hiç bir düşüncesi olmadığında duyumsadığı zihinsel boşluk mudur acaba? Oysa bilmediğini bilse ya ona göre pozisyon alacak ya da öğrenmeye çalışacak. Az gelişmiş ülkelerdeki az gelişmiş toplumlarının temel meselesi, vazgeçtim bilginin ne’liği üzerine araştırma yapmayı, bilginin karşıtı üzerine hiç düşünememek, kafa yormamak ve onun ne olduğunu anlayamamak olduğunu sanıyorum…