Bazı insanların, kendi inandıklarının tam tersi yargıların da var olabileceğini, üstelik bu yargıların doğru da olabileceklerini kabul etmekte zorlandıkları bir gerçektir. Zira bu yargıların doğru olabileceğini kabul etmeleri, kendi inançlarını bir kez daha gözden geçirmelerini, hatta belki de onların bir kısmını bırakmalarını gerektirecektir. İşte bu körü körüne, bilgiye değil ama inanmaya dayalı davranış biçimine köylü toplumlarda sıkça rastlanır. Dogmalara saplanıp kalma, din-tarım toplumu kalıntılarının şehre göç etse de kentliliğe evrilememesinin doğal sonucudur. Bunlar bilimden ve sorgulamadan uzak dururlar. İnsanların yapması veya yapmaması gereken şeyleri belirleyen şey kısmen inançlar olsa da daha çok düşüncelerdir. İşte inançlar ve düşünceler eğer değişirse insanın yaşamı da değişir. Yani insanın yaşamını daha doğrusu kaderini belirleyen en önemli unsurun düşünceler olduğu, bu konudaki en büyük yardımın da felsefeden geleceği açıktır. Düşünce özgürlüğü ve felsefenin yeşerdiği her yerde ilerleme, daha iyi bir yaşam ve mutluluk vardır…
Biz şu sıralar seçim sonuçlarına bakıp seçmene yani halka kızmakla meşgulüz. Sosyal medyada bir röportajda adamcağıza mikrofon uzatılıp soru soruluyor: “Elinizden gelse neyi değiştirmek isterdiniz?” Adamın yanıtı güler misin, ağlar mısın cinsinden: “Komple halkı” diyor. Oysa demokrasilerde halka kızılmaz diye bir laf vardır. Peki nerede kızılır, demokrasi olmayan rejimlerde mi? Demokrasi olmayan rejimlerde seçmen olur mu? Bir de bizimki gibi halkın önüne sandık koyularak, demokrasiyi sadece sandığa indirgeyerek oynanan oyunlar vardır. Bunu yapabilmek için halkın cahil olması ve oyunun sürmesi içinde öyle kalması lazım. Demokrasi ile cehalet bir arada olmuyor, ikisi birlikte yürümüyor. Cehaleti ortadan kaldırırsan kesinlikle iktidarı değiştirirsin. Oyların dağılımı bunu gösteriyor zaten. Cahilliği kim ortadan kaldırabilir? İktidar değil mi? Peki bunu yaparsa kendi ipini çekmiş olmaz mı? Bunu Mustafa Kemal yapmış kalkınma ve ilerleme için endüstriyel devrimi hemen yapamayacağı gerçeğini görmüş yerine eğitimi koymuştu. Köy Enstitüleri fikri bu düşüncenin ürünüdür. Peki Atatürk demokrasi ortamında mı yaptı bu eğitim ve kültür devrimini? Döndük başa, demokrasi ve cehaletin birlikteliği çelişkisine. Bu çelişkiyi çözebilecek sihirli formülü bulan, insanlığa en büyük katkıyı sağlamış olur…